28 Ocak 2014

HAYÂLİ ŞANTİYENİN GERÇEK ŞEFİ

..........

Dilek de tutardık icabında. Griye özenti, köpüklü dalgasıyla martıları kovalayan karadenizde alıp soluğu...
-Lütfen, bi adım daha kaçar mısınız hayatımdan-

Sır gibi, konuşması yasaklanmış, adına bi dolu sözsüz şarkılar bestelenmiş, ne olduğu muamma, kayalıklardan bozma bi ovanın çıkmazında bütün dilek ağaçları...

Oysa, bi dolu renkte kurdelelerimiz, siyah-beyaz hayâllerimiz ve ihtimal mevsimden üşüyen kalbimizle sıradayız.

Yeni kayaları parçalayıp, çakma ovalara dikilecek ağaçların yapraklarının dökülmesini bekleyeceğiz...

İşte bütün bu çıkmazlarla, tanımı yapılmamış hayatlarda öğrendik imkânsızın teorisini. Şimdi bi "kaya parçalama makinesi" icadı ya da teorisi yazılan imkânsızın uygulama arifesinde...

cem ben, hayâli şantiyenin şefi...

23 Ocak 2014

İŞTE CEM BEN

İnceden bi baş ağrısı ve karadenize özgü rüzgâr sesiyle gözlerini açtığı, çoğu karanlık ve olağandan sıcak odasında....

Çok zaman önce söylemiştim " Raskolnikov evinden çıkarken, her zaman olduğu gibi sessiz..." diye devam eden, kuş bakışı olayları seyreden adamın kaleminden çıkmış, kaliteli rus yazarların kaliteli romanlarına özenti tarzları sevmediğimi.

Keskin bi yalnızlık kokusunun tesiriyle belki ya da cuma beklentisi, bi acayip yarınlar ve benzeri özlemlerin etkisiyle belki. Hani günlerden cumartesi olsa, olağandan bir saat fazla uyumuş olmanın vicdan azabından başka bir şey olmayacaktı aynı odada. Sonra;"hadi kalk spor yap, duş al, kahvaltı yap ve bitsin görevlerin"diyen bi öteki Cem sesi, ki çok kızıyorum kendisine...

Çok zamandır "haftanın blogu" olan ve değiştirmeye üşendiğim ama çok zaman daha haftanın blogu olmayı hak eden Ateş Böceği'nin yayınladığı, Ah Muhsin Ünlü' ye ait şiiri okuyup, günü unutmak ve alt paragraflarda tarifi verilmiş şekilde hayatı yaşamak mümkün olamayabiliyor (Bkz. Haftanın blogu ). Kaldı ki, sıradan bi tv dizisinin, komedi tarzına aldırmadan, diyaloglar arasına sıkıştırılmış iki kelamdan, belirlediği bütün yaşam tekniğini alt üst eden bi akılla ve kalple uğraşırken vs.

Velhasıl, geçiyordum uğradım tadında devam ediyorum hayata bütün detayı ve bıkkınlığıyla ama mutsuzluğun tedavisi mümkün bi hastalık olduğunu kabul ederek,ama yine de verilen ilaçları içmeyerek ve haftanın belirli günleri inceden hayata kızarak.
Ve kendi halinde, selamsız sabahsız silik bi vatandaş olarak, daha çok martı peşinde koşarak iyi bir fotoğraf yakalamak için uğraşan vs.

İşte cem ben...

21 Ocak 2014

TEZAT

''Teknik bi konu yaşamak, kuralları belirle ve yaşa'' minvalinde bir şeyler söylemiştik de, bu televizyon ve sinema dünyasındaki senaryolar yakamızı bırakmıyor ki. Şimdi bi Sezen Aksu ya da Bon Jovi ( TIK ) eşliğinde,  damardan bi diyalog varsa karşında, seyirlik....

Velhasıl, bi alttaki gibi, teknik yaşanmıyor her zaman...

cem ben...

TEKNİK HAYAT

Şimdi teknik olarak, hayalini kurduğumuz hayatın uygulamasında yaşadığımız sıkıntılar toplamına mutsuzluk diyebiliriz. Dolayısıyla, yine aynı teknikle, hayali minimuma indirirsek ya da yaşayabileceğimiz hayatları hayâl edersek mutlu olabiliriz sonucunu çıkartırız, siz çıkartamasanız da ben çıkartırım ama, iş o kadar teknik olmuyor yaşarken o ayrı...

Kendimi bildim bileli, Sezen Aksu ve benzeri sanatçıları dinlemeyen, gangnam style havasında takılan, az duygulu, hayat bilgisi modunda yaşayan insanları sevmemişimdir. Sevmemek demeyelim de, mesafeliyimdir diyelim. "İki baharın birinde depresyona girmeyen insandan ne hayır gelir" mantığı. Lakin şimdi anladım ki, mümkün mertebe az düşünerek ve az duyguyla, önceden belli kriterlere göre yazılmış, orta yollu bi hayat metinini yaşıyormuş gibi yaşamak ya da bunu başarabilmek en güzeli. Bakın farkındaysanız "başarmak" kelimesi var orda, düşün ki ne boyuta gelmiş inançlarım. Burun kıvırdığım hayatları başarılı addeder olmuşum.

Velhasıl, yaşananların yazılanlara yansıdığı gerçeğinden ve son zamanlarda bu blogta yazılmış "teknik" yazılardan yola çıkarsak şunu fark ederiz ki, altını çizdiğim "başarma" eylemini hızla gerçekleştirmekteyim... Rast gele...

Ha, memnun muyum? 

Bi zaman sonra teknik değerlendirmesi yapılıp cevaplandırılacaktır :)

cem ben

20 Ocak 2014

HE DE GEÇ

Sabahın körü çalan saat sesi ve yarı aydınlık odada "Kalkmayayım lütfen, cumartesi olsun gün, edepsiz saat kazara çalmıştır" ve "Amaaaan, karşıda yapılan binalar, çiçek gibi deniz manzaramı kapatıyor." söylemlerinin yüzümde bıraktığı "uykusuz, aksi, naleeet" adam ifadesiyle başladığın bi pazartesiden çok şey ummamalı aslında. Dolayısıyla, cumaya göre kötü pazartesiye göre mis gibi bi gün, daha ne olsun...

Sonra "sana kırmızı çok yakışıyor" gazına gelip, hazır da kırmızılı bi fotoğrafım da varken, blogun renklerini değiştireyim dedim, değiştirdim de, işte böyle oldu, beğeniniz...

Malum bi müddet yazamadım, sonra yazdıysam da içini dolduramadım yazdıklarımın. Çok mu manasız oldu?  Şöyle ki, üstüme yapışıp kalmış "bedbaht adam" halleri ve dolayısıyla bu hâl in yansımasıyla oluşan yazılardan sonra, "yolu maneviyattan geçen herkesle ve kelimelerle buluşmak dileğiyle" tadında bi yazı yazıldıysa Kayahanvari, ben o yazıya yazı demem, ben desem de bizim karşı komşu demez. Zaten o ev temizlemekten bana bir şey demeye fırsat bulamaz sanırım....

Amaaaan karşıda yapılan binalar, mis gibi deniz manzaramı kapatıyor...

mıy mıy mıy mıy.. 

he cem ben, he de geç

17 Ocak 2014

KELİME TEŞHİRİ

Safi bi baş kaldırıdan öte, vicdanı sorgulayarak olması muhtemel bi çıkış yolu aramak gibiydi yaşananlar. O yolda yaşananların, inançlarını zedelemesi muhtemel gibi görünebilir kurulan cümlelerle, ama değil. Kalpse inancın kaynağı, dönüp dolaşıp yaratana sığınmakta bütün aykırı cümleler...

Lakin "Beni de sev Allahım" söylemleri, yine aynı çıkmaz yolların dahi tıkanıklığının eseridir, günahkâr olduğumdan değil. Kaldı ki bütün bu görsel günah eğilimi, dünyevi maneviyat boşluğundan...

Önceki gün şahsi fotoğrafımın altına yazdığım "Özetle, bu boyutta bi teşhir merakı, bi eksikliğin yansıması ve giderilme çabasıdır." notuna karşılık gelen asıl cümleleri, üstelik altını ve üstünü çizerek anlatmayı ben de isterim elbet. Lakin, bi noktadan sonra "toplumsal ahlâk" başlığı altında ezilmekle karşı karşıya kalabiliriz. Üstelik o başlıktaki ahlâk tanımı gerçeğini yansıtamazken...

Velhasıl bedenden önce gözleri ve kalbi tercih etmiş bi "toplum ahlâksızı" olarak, gün geçtikçe yok olan aşksal cümleleri ve dahi sevgiden geçen hayatları kaybediyor olduğumuz bilinsin isterim.

Ve bütün gücümle, nefsimle yaşadığım savaşa direnerek, maneviyatı olan bi hayattan geçecektir benim yazacaklarım...

cem ben, kelime teşhircisi

7 Ocak 2014

BÜTÜN BUNLARIN Bİ ANLAMI OLMALI

Kısa şarkıları, şarkı sayısı az albümleri, kısa hayatları, kısa hikâyeleri, küçük porsiyon yemekleri, küçük bi elmayı, az sevgiyi, tutkusuz aşkları, eksik hayatları, ortada kalanları, kısa zamanları, eksik aklı, az olanı hatta olması gerektiği kadar az olanı, duygusuz insanları, yerle yeksan etmeyen yazıları, kararsızları belki, hatta kendimi, saçlarımı, kaşlarımı, bakışlarımı, dudaklarımı, parmaklarımı, yaralarımı, eksikliklerimi, unutamadıklarımı ya da olması gereken ya da gerekmeyen bir çok şeyi  SEVMİYORUM....

Bütün bunların bi anlamı olmalı.

cem ben ve bütün bunların bi anlamı var...