30 Kasım 2014

ÖLE ÖLE

Siyahın en koyu tonuydu ayrılık... 
Hiç utanmadan ve tek bi fotoğraf karesi bırakmadan gittiler dünyadan, ölenler...
Gün ağarmadan evvel, son sevişme sonrası, biraz da gözyaşıyla,
vedalaşmadan,
sarılmaya doymadan,
hikâyeyi tamamlamadan,
ve hiç utanmadan gittiler dünyadan;
Öylece, sessiz sedasız 
 öle öle
...

cem ben

29 Eylül 2014

ÇOK ŞÜKÜR

Açık görüşlü, ne idüğü belirsiz bir dolu hayat kahramanımız var çok şükür. Biz de bütün aralıklardan sıyrılıp, biraz dünyevi biraz uhrevi bi görüş oluşturmaya çalışıyoruz, buna da şükür...

Ve fakat çok mazeretimiz var, olağan sağlıklı insan ihtiyaçları başlığı altına sığdırdığımız.

Oysa bir nevi vesika tutturmuşuz ruhumuzun eline, soyut...

Bi gece, yarı uykulu, bezgin ve ihtirasla ararken ruh eşimizi, ölüp gideceğiz; gözler yarı aralık, yüzünde eksik bir anlam, öylece katılaşacağız.

Açık görüşlü, ne idüğü belirsiz bi dolu ahlâksız kahramanımız var çok şükür, her birinin ortak ve açık bi diyalogu olan...

Cem ben

21 Eylül 2014

ÇÜNKÜ EYLÜL DE...

Çünkü eylül de turnalar gibi,
sarı gibi,
ayrılık gibi,
romantik bi film gibi 
sezen şarkısı gibi
sebepsiz yere hüzünlü...

cem ben

16 Eylül 2014

ZUHAL OLCAY ÇALIYORDU.

Zuhal Olcay çalıyordu, aylardan eylül, günlerden... 

-unutuldu-   

Sıradan sonbahar hüznü gibiydi, üstünde maneviyatını kaybetmiş bi zevkin ağırlığı; 
git gel, git gel...

Sonra gözlerinde bi umut, bi aşk, bi merhamet, kahrolası, masum bi anlam ararken, sarsılarak ve nefes nefese...

Zuhal Olcay çalıyordu, durmadan ve yasal yollardan dinliyorduk bütün ahlaksızlıkları.

Ve artık, sıradan bi sonbahar hüznünden çok...

-unutuldu-

cem ben
ve dinlediği şarkıları, günü, ahlakı unutan..

7 Eylül 2014

AŞK OLACAKSA EYLÜLDE OLMALI

Aşk olacaksa eylül' de olmalı; 
yapraklar sararmadan az evvel, 
güneş tenindeyken henüz 
ve soğumamışkan geceler..

Bazen yağmur yağmalı misal, 
camdan dışarıyı seyretmeli yan yana, 
omuz omuza belki, 
dudak dudağa...

Aşk olacaksa eylül' de olmalı, 
Sezen dinlemeden az evvel,
gün batmamışken henüz
ve hesaba katılmamışken hüzünler.

Velhasıl;
Aşk olacaksa eylül' de olmalı,
ve tesadüfen...

cem ben

1 Eylül 2014

BİR DE EYLÜL GELDİ DEĞİL Mİ?

Bir de eylül geldi değil mi?

Birazdan sokak arasında tüketilecek yalancı yaz aşkları ve vİrane yollara sahte bir gözyaşıyla dökülecek olağan sarı yapraklar; çok sevmişti aslında...

"Yalan!" diye bağırması muhtemel vicdanın, varsa...

Yaşayan bilir hüznünü Eylül' ün; ihtimal ki yaprağından, sarısından, kaybından, kaybedilenlerden... Nedeni muamma, eksiği baki, bi dünyalık hikâye işte.

Belki az bi zaman daha kandırır kalbini yaz. Güneş ışığından görmezsin sararan yaprakları ve yalnızlığın vesikası tutuşturulmamıştır eline henüz. Yine de hissetmezsin akşam soğuğunu, körpe akıllara teslim etmişsen kalbini, ki, bu da bi tesellidir gerçeği aymadan önce.

Bir de Eylül geldi değil mi?

Ve birazdan tüketilecek yazdan kalanlar

cem ben

24 Ağustos 2014

YARISI...

Bi pazar sabahı, tadına alışmışken hayatın ve yüzünü buruştura buruştura fotoğrafını çekerken; göbeğini içine çekmiş, gergin poz veren soyut bi ...

Ve sevdiklerinle, hasından ve yeni bi özçekim eyleminin başarısızlığının hüznü ya da siniri en çok, ki, özünde sevgi eksikliği var bütün bunların, bilirsin..

Sonra herhangi bi sabah, şöyle umutlu bi sonbahardan kalma sanki; bi romantik sarı, bi hüzünlü sarı, bi acayip sarı. Velhasıl, bi türlü yazılamayan o umutlu hikâye..

Bir de bizim saatlerimiz hep eksik, olağan her insana bahşedilen 24 saatin yarısı gizli, yarısı ahlaksız bi hikâye, bunu da bilirsin..

Sonra en çok, ibneleştirilen hayat hikâyeleri, yok pardon, biraz daha gerçekçi.

Ya da en güzeli...

Ne demiştik; 24 saatin en az yarısı ibne.

cem ben

17 Ağustos 2014

Bİ 17 AĞUSTOS GÜNLÜĞÜ

ARTIK KİRLENMİŞTİ
- Bİ 17 AĞUSTOS GÜNLÜĞÜ -


Usulca aynaya yanaştı; boynu bükük, korkak, bezgin bir haldeydi. Yavaşça kaldırdı kafasını, uzun uzun yüzüne baktı, göz kenarlarında ki-alnında ki çizgileri ve hafif çökmüş yanaklarını izledi. aynada ki yüzünde elini gezdirdi, saçları karışık, bakışları donuktu.

Birden kapıya koştu, merdivenlerden üçer beşer indi ve sokağa attı kendini. Son gücüyle koşmaya başladı, karanlıkta şuurunu kaybetmişçesine koştu; yakalamalıydı geçmişi... Bütün masumiyetini, manalı bakışlarını, ve kirlenmemiş duygularını orada bırakmıştı, koşmalıydı yakalayıp geri almalıydı onu özel yapan tüm duygularını.. Karanlık caddeleri seçti en çok, kalabalık olmayan sokakları. Koştu, sigaranın ciğerinde açtığı tahribatı yok sayarak, koştu.. Sonra yoruldu, karanlıgın sessizliğini bölen derenin kenarında diz çöktü, sık nefes alışları sakinleşmeden, başını yere kapatıp ağlamaya başladı. Geçmişin bir anını bile yakalayamamıştı...

cem ben/14.06.2009

KAYIP (artık Kirlenmişti-yaşam)

O sabah her sabah ki gibi başlamamıştı güne; daha yorgun ve daha bıkkındı...... Yorgunluğu akşamdan kalmaydı. Yatağından kalktı, elini yüzünü yıkadı, aynaya baktı. Hafif dökülmüş ve beyazlamış saçlarını düzeltmek için uğraştı, olmadı... Kahvaltı masasına oturdu. Yıllardır hayatını paylaştığı eşinin, her zamanki düzensizlikle hazırladığı masaya baktı, çayını doldurdu, ekmeğinden bir parça kopardı. Sonra vazgeçti, camın kenarına oturdu, bir sigara yaktı, derin bir nefes çekti, çayından bir yudum aldı .. Yola baktı uzun uzun.... Sedirde topladığı bacaklarını kımıldattı, acısını hissetti, sonra ayağa kalktı. Arkasını döndüğünde eşi karşısındaydı, kurduğu masa gibi dağınıktı... Kucağında ki sepetin içi ham domatesle doluydu. Uzunca baktı yüzüne, yeni bir şey aradı, bulamadı... Sessizce yanından geçti, yatak odasına girdi, dolabı açtı. Seçtiği en güzel kıyafetleri giyindi, eskiden kalma kokusunu sürdü ve bahçe  kapısından çıkıp gitti.. Sıradan cümlelerle durumunu anlatan iç sesine kızdı, geçmişi özledi. Afili ilişkilerine ve sıradanşlaşmadan önce ki kelimelerine atıfta bulundu yüksek sesle......

Yürüdü,

yürürken kendine kızdı,

kızdıkça uzaklaştı.....
......

O sabah her zamanki gibi olan son sabahtı, bir daha geri dönmedi...

cem ben, 11.08.2009

KAYIP(-2) TARİHİ: 17 AĞUSTOS 1999 ( Artık Kirlenmişti-Ölüm)

O gün Yaratanla yaşadığı mantıksal sorunları, arkadaşlarıyla konuşurken ayyuka çıktı. Ortada birkaç çelişki vardı, anlattı, sordu, cevabını aradı, bulamadı. Arkadaşlarından ayrıldı, evin yoluna koyuldu. Aklında bin bir soru, düşündü; evi, kahvaltı masasını, eşini. Eşini hep son haliyle hatırladı, eve gitmekten vazgeçti, yolunu değiştirdi. Kolunun altına bir kitap sıkıştırdı en yakın kitapçıdan ve en tenha yollara sapıp, çok katlı terk edilmiş bir binaya girdi. Bina ıssız ve hafif karanlıktı.. Yeni yanan sokak lambasının aydınlattığı balkonu seçti, oturdu, sigarasını yaktı, kitabını açtı, okumaya koyuldu..... Uykusu vardı, okudukça uykusu arttı ve olduğu yerde duvara yaslanarak uykuya daldı.....

Sonra bir gürültüyle uyandı, şaşkındı, hafifçe ayağa kalkmak istedi, kalkamadı. Biraz sonra, ne olduğunu anlayamadan bina çöktü, her yer biraz daha sessizliğe büründü..

Üzerinde bir ağırlık vardı, kımıldayamadı, zaten buna mecali de yoktu. Başında ılık bir şey hissetti. Gözleri yarım açık; afili ilişkilerini, sıradanlaşmadan önceki kelimelerini ve eşini düşündü, eşini dağınık haliyle hatırladı en çok ve yüzünde hafif bir tebessüm belirdi, gözleri kapandı ve...........

O sabah her zamanki gibi olan son sabahtı, bir daha geri dönmedi...

cem ben, 12-08-2009

11 Ağustos 2014

BU DA Bİ BAŞKA HİKAYE

Öleceksek mutsuzluktur sebebi. Ve çok belli kuran okunmadan az evvel Sezen çalacak başucumuzda; Şarkı dinleye dinleye gitti imansız...

Ve herhangi bi tenhada, kaçıncı yalnız kalışımız olacak kim bilir; polyanna' dan seçme hikâyeler eşliğinde üstelik mutsuzluğumuz ve toplumsal imansızlığımız...

Belki bi başka zamanda ve inanır mıyız belki de mutlu bi hikâyede, atsız, pembe panjursuz, anadan üryan ve olağan sayılan bi hikâyede, bol imanlı, Allah' ın sevdiği kulları olarak karşılaşırız, kim bilir?

Velhasıl kıyamet sebebi bizim hikâyemiz, yaşa yaşayabilirsen...

cem ben, bu da bi başka hikâye

9 Ağustos 2014

ÇALAKALEM

Çalakalem, bata çıka ve kelimelerde boğularak en çok...
Bi savaş sonrası; yiğitçe, mertçe, eş sesli, eş anlamlı bütün kelimeler yan yana
ve bata çıka
ve çalakalem
ve sabaha karşı 04:00 suları..

Bedeni silinmiş bütün hayâllere selam olsun; balkon aşıklarına, pencere önü çiçeklerine, martı yuvalarına vs. 

Bizim aşk mabedin bilinmez bi çıkmazı var bir de. Bütün köşlerinde sevişip uyandırmak lazım ya bilinmezleri, neyse... 

Sonra bilmediğim bi rüzgâr sesi, İstanbul' u mesken edinmiş tropikal ülkelerin hortumları ve yazılanları alabildiğine sıradanlaştıran sağanak yağmur; sel, taşan nehirler, susuzluk, sululuk, açlık, aşırı tokluk...

Bizim yan komşunun meyve ağaçları mahzun bir de, rüzgâra yenik, olmadan dalından kopup düşen ve gece gece beni üzen; ham meyveyi koparanlar dalından...

Sabaha karşı bi bilinmez,
bi savaş sonrası, adice
ve bata çıka
ve çalakalem kelimeler...

cem ben

3 Ağustos 2014

BİLİRSİN

Biz eskiden, az mutlu çok umutlu zamanlar yaşadık. Şiir gibiydi hayatlar ve 90' lık kasetlere 90' ların en güzel şarkılarını sığdırmak için...

Biz eskiden, bi kalbe sığdırdığımız koca bi aşkla, usanmadan ve çakıl taşlı yollarda, arnavut kaldırımı hikâyeleri dinlerken... 

Biz eskiden, yarı hayâl, uyku sersemi gece yarısı hayatları yaşadık. Eğreti ve köhne bi ev...  ah çuval üstü aşklar...

Biz eskiden, biz dünden, biz bugünden, biz gerçek hayattan yalıtılmış eksik ve bol noktalı...

ve ucuzlatılmış
ve cinayet sebebi sayılmış 
ve öldürülmüş ya da susarak sağ kalan belki de sağ bırakılan, aşk mağduru çocuklarıydık

Bilirsin biz...

cem ben


31 Temmuz 2014

BÜTÜN BAKIŞLAR

Yeni hikâyeler yazmak için çıktım yola, şehirler geçti üstümden ve doğmamış kalabalıklarını bıraktılar mahremimde.

Kim bilir bu kaçıncı tecavüzüydü hayalinin kalbime, şehirle bir olup ve kalabalığında...  son ve en acılısı...

Oysa daha çok, gözlerine bulaşmış cenabeti; orgazmsız, bi sabah sessiz sedasız, ihtiyaç gibi...

Oysa daha çok, hatta en çok bu yazıda, bu yazda, o bedende, bi bedende; orgazmsız, bi akşam sessiz sedasız, ihtiyaç...

Kim bilir bu kaçıncı tecavüzüydü hayalinin, o bedenin altında ve şehirle bir olmuş ve bütün bakışlar cenabet...

cem ben


13 Temmuz 2014

VE O SON GİDİŞ

Çiçek bahçeleri açtım bi hayalin gün dönümünde. Seyrüseferinde bi çıkmazın ve yol ararken bilinmeze... 

Ah bu kaynağı belli olmayan kaçışlarım...

Bi türlü dinmeyen yağmur,
kuruyan göller
fırtınalar
savaşlar
ölenler
ve baharında haksızca öldürülenler
...
..
.

Ölmenin bu kadar ucuzlaştığı bi dünyada
bi hiç gibi yaşamak;
sünepe,
korkak,
kaçarak,
özleyerek yerli yersiz.
ve hiç utanmadan ölmeyerek
...
..
.
Ve o son gidiş, 
bilinmeze...

cem ben, ve sezen

8 Haziran 2014

İŞTE GİDİYORUZ

Gidiyoruz,
sapla samanın karıştığı, bi garip şehrin sokaklarında kayboluyoruzdur çoğu zaman.

Güle homoseksüel muamelesi yapıp papatyalaştırıyoruzdur ve seviyor, sevmiyor, seviyor sevmiyor... gül yaprakları kadar. Ha bir de kurumuş olanlar...

Gidiyoruz,
aklın deliye emanet edildiği bi zamandan
ve tabeladaki rakamdan bir eksilterek
arkamıza baka baka, ah ede ede...
bu şehre küfrede küfrede

ÇARESİZLİK

Ani bi baş ağrısı, stabil bi kalp ağrısı, alışılagelmiş umut kırıkları, bi garip sesler, bi garip sesler, bi garip sesler....
Sonra bi telefon, çok zaman sessizlik ve bi şekilsizlik...

Gidiyoruz,
gitme eylemini ucuzlaştırarak, kırarak, dökerek... yüzüne tüküre tüküre ve pekiştire pekiştire bütün saçmalıkları...

ve kiraz mevsimi, can erikleri, ucuz oteller, yalnızlık kokan hayatlar;
üstünü örte ürte, görmezden gelerek gidiyoruz...
kahrolası

cem ben

( Kazım Koyuncu iyidir, dinleyiniz)

16 Mayıs 2014

GEÇMİŞ OLSUN

Sezen diyor ya, "ne yapsan olmuyor gözüm, terk etmiyor bizi hüzün" diye. Hani şarkıyı malum toplumsal bi olaya yormak, genellemek istiyor insan. Bütün şahsi problemlerinden ayrılıp, bütün hüznünü acısını toplumsal acılara adayabileceğimize inanmak istiyor insan, da;

Yine Küçük Ağa reytingde birinci oluyor, önceki haftadan hiç farksız bi izlenme oranıyla üstelik. Yine alışveriş merkezlerinde dolaşıyor insanlar, yine bi lay lay lom. Acımızı unutmaya meylediyoruz desem değil, kafa dağıtıyoruz desem değil, çocuklar zorla açtırdılar programı desem diğer bi ses ana-babasının yüzüne yüzüne "Bi çocuğa üzüntülü zamanlarda yasımızı tutmamız gerektiğini anlatamıyorsan, zaten o çocuktan bu ülkeye bi hayır gelmez" diyesi geliyor insanın...

Sonra facebook' u ya da instagramı açıyorsun, paylaşımlara bakıyorsun herkes yasta, aman ne ağıtlar ne edebiyatlar, e aynı profil sahibi 5 dakika sonra dudak büküp çektiği selfisini paylaşınca, acının insana ettikleridir bütün bunlar diye kendini ikna etmek istiyorsun da nafile. Bu kadar saflaştıramıyorsun bünyeyi

Velhasıl, 1980 sonrası başlayan, 1990 larda ayyuka çıkan egoizm, bana dokunmayan yılan bin yaşasın mantığı, duyarsızlık tavan yapmış bunu anlıyorsun; hepimiz için söylüyorum, en başta kendim için.

geçmiş olsun

cem ben

13 Mayıs 2014

HANİ BİZ BÜYÜMEDEN AZ EVVEL

Biz büyümeden az evvel, gökkuşağının rengi henüz düşmemişken merdivenlere ve kimse bilmezken...

neyi?

Bi nefes aralığı huzur da çalmışken kapıyı. Ne bileyim, gözünde çapak olmadan uyanmışsan , dolayısıyla ağlamadıysan geceden hani... ya da bitmeyecek sandığın bütün bitmesi gerekenler bi sonraki döneme ertelendiyse, promosyon gibi...

Ne bileyim?

Hani biz büyümeden az evvel, daha bilmeden aşkı, bütün kanıtları imhâ etmişken üstelik
ve tek tek, anıları somut nesnelere yükleyip imha etmemişken ve bütün yeşil eşofmanları kirletmemişken...

Kurumuş gül, 
üstüne sinmiş bi koku
ya da unutulmuş bi eşya
bitmemiş bi hikâye
yazılmamış bi hayat
günah
ayıp
patavatsız bi hayâl...

Öyle işte,
Hani biz büyümeden az evvel, Sezen' in şarkılarını anlamamışken... 

O kapı aralığı,
o köhne samanlık
o karanlık hayatlar
o yalnızlık
cevapsız sorular
sorular
sorular ....

Hani biz büyümeden az evvel zorla büyütülmüşken
uyutulmuşken
unutulmuşken

hani büyümüşken biz;
zorla, 
döve döve
..
.


cem ben...

6 Mayıs 2014

ESKİ HİKAYE

( Hz: Muhammed' in Hayatı/Martin LINGS, Ebubekir SİRACEDDİN ) 

Bi nefes darlığı sonrası, kitabın 56. sayfasında, bütün dünya ağırlığını hafifleten o cümleyle başladı hikâye. Çok zamandır yaşanan o boşluğu bi çırpıda doldurmuştu anlam ve kurulmuş bütün menfi cümleler bir bir kayboldu masa lambasının aydınlattığı odada. Bir zaman önceydi; bir gün, bir hafta, bir ay...

Hani karanlık ve dar yollarda gezinirken karar vermişti yeni bi hayat yaşamaya, karadenizin o hırçın dalgası, deniz kokusu ve bi dolu balıkçı kayığının gölgesinde;

gitmeli ve yeni özlemlerle süslenmeli hayat...

İşte o nefes darlığı sonrasında ve o kitabın 56. sayfasında bitti eski hikâye..

cem ben

24 Nisan 2014

HADİ KUTLAYALIM

Bel altı, göz altı, dil altı olayların tarifi imkânsız manevi açlığı yaşananların göbek adı ya da yaşanamayan bi dolu dünya keşmekeşi. Hani neresinden baksan çığ gibi büyüyen, anlamsız bi boşluk, ki, anlamlı olanına rastlanılmamıştır henüz, belki de rastlanılAmamıştır.

Çocuk yaşta vuku bulan ya da bi dakika;

İlk ergenlikte yaşanan, sonra üstüne yapışan ve yakanı bırakmayan bi zorunlu karar mekanizması bu. Hani yirmi yaşına bir kala geç kalınacak bi ayma hali, düşünsene sonraki yarısını... Demem o ki, vesikalık aşklara küfrederek başladığın bi hayat yolculuğunda, bi "vesikalık aşk" terminalinde mola vermenin özet sayıldığı toplama bi ömür bu; biraz oradan, biraz buradan. Kaldı ki bu demek istediğim o değil aslında, orası hep bi muamma...

Bütün çıkmaz yolları deneyip en sonda kalan "çıkar yol" garantisine inanmayıp, ana caddenin en sığ köşesinde oturup kalmak gibi bi hâl, bi korku hali, son şansının da şanssızlık olması imkansızlığını bile görmezden gelip, ihtimal sayma hali... Nasıl desem, bildiğin yaşama korkusu...

Yine bildiğin o yer değiştirip özünü koruyan ve fakat anlamı zor bulunan cümlelerle dansa başladık. Ne bitmez bi tango; Hoyrat ve şaheser bir masala inanmak, her yeni güne iştahla uyanmak, yaşamak kıyasıya*

Bir de bildiğin, denize olta atmış ne olduğunu önemsemeden, sadece oltada bir varlık hissetme isteğinin en şaşaalı zamanlarındayız, hadi kutlayalım...
(*Sezen Aksu, oyalanma şarkısından)

cem ben

22 Nisan 2014

Bİ YALANCI VE SAHTEKAR

Hayali bi sahil yolunda, dünyevi ihtiraslarına. .........
.......
...
.

Bir ömrün neredeyse tamamının, bi plan dahilinde yaşanıyor olması ne hazin; hiç kendin olamamak, kendi yazdığına inanmak, inandığını yaşayamamak, bi kaos ya da... 
.....
..

Gerçekleri yazamamak, gerçeği yaşayamamak, sır olmak, sessiz olmak....

Koca bi ömrü, profesyonel bi yalancı ve emektar bi sahtekâr gibi yaşamak ne hazin...

velhasıl;
İyi günler.

cem ben.

8 Nisan 2014

KISA NOTLAR

Biz özgürlüğü, kendi değerlerimiz ve hayat görüşümüzle tanımladığımız gün kaybettik. Oysa özgürlüğün çok daha evrensel bir tanımı vardı. Dolayısıyla ''Bana göre'' diye başlayan bi cümlede, asla yer almamalıydı...

cem ben

7 Nisan 2014

NE DESEM HİKÂYE

Yazmaktan vazgeçişimin kaçıncı günüydü kim bilir, hatta bu kaçıncı vazgeçişti. Soğuk bi günün, mevsiminden bağımsız karardığı saatlerde düştü aklıma kelimeler. Ve sağır sultanın duyduğu Karadeniz ayrılığına bir kala her şey; üstelik, kod adını ilan etmişken ele güne, şaşaalı bi aşkın baş rolüne koymuşken karanlık yüzünü.

Ağır aksak ve elektronik alt yapıyla kirletilmiş Umay sesi eşliğinde kahrediyorken bazen ya da Sezen zihnimin kuytularına attığım kelimeleri bağırıyorken yerli yersiz, tam da o zamanda düşmüşken bi giz' in karanlığa eş gözleri kalbime. Kısaca kalbimi ikna edemiyorken bazen...
Oysa ben vazgeçeli hayli zaman oldu. Bu şarkılar olmasaydı, bitecekti ihtimal.

Bi dolu yorgun gecenin, hayat diye başıma üşüştüğü  sabah ezanı sonrası pişmanlığı gibi bazen yalnızlık. Bi yandan iknâ, diğer yandan kibir içinde kıvranırken vicdan.
Bir de gurur var ki sorma, iki ucu kapalı bi tünelin içinde yaşanan güneş ışığı umudu kadar hazin...

En çok yarım kalmışlara üzülürmüş insan, toplasan bi hayat etmeyen bi dolu eksik hayat tüccarıyken biz ve bütün hüzünlü kelimeler bir olup alt etmeye meylederken, çeyrek avuç yaşama hevesimizi, en çoktan çok daha fazla hüzün üstüme üstüme...

Bak bi ud sesi misâl, bilmem kaç yıl öncesi yaşanan ve bugün sadece üzüntü veren bi dolu fotoğrafı doldururken odaya, yan komşunun ya da çocukluk arkadaşının umurunda değilken sen ve yine de bi çare beklerken bütün yaşayanlardan....   düşün ne hazin bi çaresizlik yaşamak...

Velhasıl, bütün kelimeler yılda bir ziyaret edilen bi evin, çarşafla örtülmüş eşyaları kadar durumun vahametini bilmeyene. O yüzden, ne desem boş, ne desem hikâye...

cem ben...

26 Mart 2014

KARADENİZE VEDA

Bi can havliyle,
karadeniz' e sarıldı.
Dalgasını öptü alnından
Buz gibi teninde ısındı

Son can havliyle
karadeniz' e sarıldı
"Elveda" dedi 
Bilinmeyen bi zamanda görüşmek üzere..

cem ben


17 Mart 2014

DELİREYAZDIM-4

Bi sabah mahmuru, bi aymaz, bi zaman mağlubu... 

Bi ayağını sürüye sürüye, ağır aksak biraz ve yarı baygın karadeniz yolcusuyum, dalgalara yenik ve...

Aynı şarkı çalar durmadan, o hayatın fon müziği belki ve kendini tekrar eden, süslü bi Fransızca; love love love... İşte böyle bi çelişki!

Uyuyorum durmadan, bazen gözlerimi açıp seyrediyorum karadenizin acılarını. Ama uzaktan, ama uzaktan, ama çok uzaktan ağlıyorummm, soyut, çıplak, şuursuz...

Offf, beklemek denen eylemin vahametinden bahsettim dün gece kendime. Bi sabah, sil baştan yaşanacak yeni bi hayata uyanmak misal, nasıl mutlu, tanrım nasıl da mutlu...

Hep aynı matemi yaşıyorum aşikâr, sadece bahanelerimi çeşitlendiriyorum..

"Ben doğuştan yenilmişimmmmmm..." 

tadında cümleler geçiyor aklımdan, sesim titreyerek dillendiriyorum olan biteni. Ah bu yenildiğimiz hayatlar ve ezikliğini azaltmak için durmadan, koşar adım, amaçsız kaçıp kovalamalar...

Ve uykudan az evvel, biraz Nazım, biraz Orhan, biraz daha hüzün; merhaba..

cem ben

13 Mart 2014

Bİ YÜREK AĞRISI

Bi yürek ağrısı, bi baş dönmesi belki
Umudunu yitirmiş güneşin, siyah bulutlar arasında kayboluşu. 
Kurumuş denizi, 
vadisinde yalnızlık...

Geçmiş zamanlar bi kum fırtınası tesirinde
Nuh da gitti, yeni gemiler karanlıkta
Zaten içi boş karanlıkların
Zaten bi avuç muamma

Gün çiçeği bu karanlıkta kurur
Bi güneş bekleriz, en olmadı güneyden
Sabaha karşı bi ağıt baş köşeden
Durdurulamaz insanlığın sancıları

Bi yürek ağrısı, bi istifra hali bu
Umudunu kaybetmiş insan baş köşede
Biteviye cümleler kararsız
ve cebinde bitmeyen yalnızlığı

cem ben

10 Mart 2014

SAAT

Saat 06:50, uyanmak gibi bi problemim var. Duş almalı... ya da saçını yıka çık bugün ve kahvaltı etmeliyi.......

Saat 08:06, yola çıkmalıydım, Yolda Düş Sokağı Sakinleri çalıyor olmalıydı şuan, hava sisli mi?

Bu uykusuzluk hep akşamdan. 21:00 sularında uyuyabilseydi böyle olmazdı, kahve olsa iyiydi.

Yeni fotoğrafları hep sisli bunun; deniz, dağlar, evler gözükmüyor ve yer yer sağanak yağışlı hayatlar. Mevsimdendir...

Âlâ 

Saat 08:30, çalışmak gibi bi problemim var ve geç kalmış adam telaşı üstümde. Bir de aynı çıkmaza girmek gibi olmasa sabah sabah...

Meselâ, "meselâ' da "a" harfinin üstüne şapka koymak gerekir mi?" sorusu, cevabı okuma yazmayı çözdükten hemen sonra öğretilmiştir değil mi?

Shift, 3 ve a harfi.... 

Hayat zor biliyorsunuz, üstüne canhıraş cümleler sarf etmeyeceğim ya da etmeliyim; etmeli miyim? 
Dolayısıyla; 
Saat 10:36, yumuşak bir yazı yazmalıyım ya da yazmalı mıyım?
Ve karadeniz, alnından öpülesi ama bırakıp gidilesi memleketim; yavaş yavaş elveda.
Ya da
...
.
.

cem ben

7 Mart 2014

SAAT SABAHA KARŞI 4 DEĞİL DEĞİL Mİ?

Bilseydik, başka yollardan giderdik...

Mesela bu şarkı çalmazdı, yan komşu daha sessiz yaşardı hayatını, eski hayatlarda huzur aramazdı vs.

Ciddi bi yalnızlığın yol geçen hanıyız bildiğin. Kaldı ki o şarkı çalmasaydı da, hayatını alt üst edecek herhangi bir şarkı, şiir, düz yazı, hediye, kitap, kağıt kalem, fotoğraf....

offffff, bitse ya her şey, hikâye yeniden yazılsa ya ve herhangi bir yeni hikâye mutlu sona ulaşsa ya..
bitse ya
ya
a
..

Kahrolası bi anlaşılmazlık hali yine bu, nasıl sisli bir de karadeniz ve... Karşı bina yok, ışık yok, bi karşı yok, sanki her şey uyumlu; gri, görünmez..

Sanki saat sabaha karşı 4:00 ve birazdan güneş doğacak gibi. ve sanki, artık biraz daha huzurlu şarkılar çalacak gibi, çalması gerekiyor gibi...  gibi....

Saat 4 değil ve birazdan güneş doğmayacak değil mi?

cem ben


5 Mart 2014

...

"Nereye gitsen huzuru bulamayacaksın"

Bu gerçek karşısında ilk anda bi irkilsen de, zamanla durumu kabullenmeye çalışmanın daha makul olduğuna kanaat getiriyorsun. Sonra mücadele başlıyor ve çok zaman sürüyor, hatta bi ömür belki de...

cem ben

24 Şubat 2014

...

Siyah beyaz ve bi kısmı parçalanmış bi fotoğraf gibi hayat. 
İç çeke çeke seyrediyoruz olan biteni..

cem

20 Şubat 2014

BU KADAR

Adı muamma bi mahallenin 3. çıkmaz sokağında, solda dört katlı, kırmızı, boyası dökük o eski evin, bilinmez bi sakiniydi. Kendi halinde, haftanın nadir günlerinde, ezberini tekrar eden lise öğrencisi edasıyla ve dudaklarını oynatarak görüldüğü olurdu 3. sokağın köşesinde.

Adından önce, bi hüzünlü bakışı, bir de yalnızlığı vardı; sokağın başındaki yalnız adam...

Sabah mahmuru bazı bazı orta katın perdesini araladığı olurdu, en çok da gökyüzüne dalardı bakışları. Çok sevilir ya da hiç sevilmezdi, bunu bilmesi hiç mümkün olmadı...

Ve ölmeden hemen önce, titrek elleriyle, son sarma sigarasından bi fırt çekti ve biriktirdiği bütün anılarıyla, 3. sokağın sol başındaki, boyası dökük, kırmızı evinin dördüncü katından boşluğa bıraktı kendini; adından önce bi hüzünlü bakışı ve yalnızlığını bırakarak

Ve öldü...
Bu kadar..

cem ben 

19 Şubat 2014

KARA DENİZSİZ

Deniz olmasaydı diyorum, kara denizsiz olsaydı; hep böyle eksik kalırdı hayat... 

Bi hayata iki eksik fazla gelirdi değil mi? 

Deniz olmasaydı diyorum...
....
.....
..
.

cem ben

17 Şubat 2014

KİM O?

Işıkları kararttığım çok olmuştur ya da günü bitirmek için olmayacak zamanlarda bi köşeye kıvrılıp uyuduğum. Çok sevilesi, gerçeği aratmayan rüyalarım, özüm gibi durmadan geçmişte takılıp kalan bi dolu gerçeğim...

Hiç mütevazi olmayan, kendi karanlığında başıboş bırakılmış ümitleri düşün bi, hangi kapıyı çalacağını bilmeyen, yüzünü hiç güldürmeyecek ama hep olan, ziline basıp kaçan, saat başı üstelik...

Tadı yok bu kışın, sen de biliyorsun. Ki hiç olmadığın halde hayatımda bi "sen" olmasının vahametini anlatamam ya da anlayamazsın. Mesela göz rengin yok, saç rengin yok ve hatta saçın yok, boyun kilon ad' ın san' ın, hiçbir şeyin yok ortada, muamma bi "sen" den başka...

Düşün ki, olmayacak zamanlarda kapı zilimi çalan umutlarda hep senden yana, olmayandan...

Ve yine düşün ki, aynı günlerin seyrindeyim. Yüksek bi tepeye oturmuş karadenizi seyreder gibi seyrediyorum hayatı ve çok uzaktan, bütün karanlığına rağmen görüyorum bi dolu gerçeği de, kendime anlatamıyorum. Oysa, hiç gelmeyecek ve bütün huzurumu yüklediğim bi beden beklediğim, boşu boşuna... Çok uzaktan, seyrindeyken hayatımı gördüğüm silüetler oluyor ve bana dönüp el sallıyorlar da, hiçbir detayını göremiyorum.. yine benim kapımdalar, umutla sarmaş dolaş zilime basıp, usulca kayboluyorlar...

Kim o? 
Kim o?
Kim o?

sessizlik...

cem ben..

14 Şubat 2014

14 Şubat

Tam da böyle bi umuttu işte, bi sabah uyku sersemiyken ansızın geldi ve bütün odayı perişan edip gitti. Günlerden salı, aylardan şubat, 14 şubat... 

ve doğdu..
ve hala...

cem ben, 36

11 Şubat 2014

NE DİYORDUM?

Çok ışıklı, süslü püslü caddelerde insani bi dolu değerini kaybetmiş hayatların yaşandığını düşünmek gibiydi ön yargılarım. Çok belli bi yaşanan ya da eksik kalanın yansımasıydı bu.

Aslında bu girişin konumuzla hiç alakası yok, hatta bi konu da yok ortada. Sadece bi dolu cümle kurmak ve bunu bi yerlere yazmak gibi bi istek bu. Örneğin, sabah bi dolu martı fotoğrafı çektiğimi yazmak isterim, sonra karadeniz' de bahardan kalma bi hava olduğunu, rastgele bi banka oturup, montumu kenara koyup uzun uzun denizin maviliğine daldığımı, geçmişi düşündüğümü ya da geleceği...

Sonra durup durup, aklımda aynı geç kalmışlığın yankılandığının da  bilinmesini isterim. Nereye ve neden geç kalındığı muamma bi akıl koşturmacası, üstelik olduğu yerde. Siz de bilirsiniz, geç kalmışlığın geride bıraktıklarını.

Bilmez misiniz?    
O zaman bilmeyiniz, bu en güzeli...  

Bu yazının konusunun belli olmadığını söylemiştim değil mi?  

Peki ya, evin her köşesinde var olan süs eşyalarının neden hala paketlerinde olduğunu söylemiş miydim?
ya da 
nereye baksam aynı başrol oyuncusuyla karşılaştığımı
ya da
bazen hayatın bi yönetmen boşluğuna düştüğünü
ya da 
bazen çok günahkâr olduğuma inandığımı
ya da
bütün mutsuz kelimeleri dost edindiğimi
ya da
hep o sahnede takılıp kaldığımı
....

ne diyordum;

Çok ışıklı, süslü püslü caddelerde insani bi dolu değerini kaybetmiş hayatların yaşandığını düşünmek gibiydi ön yargılarım. 

değil mi?

cem ben

10 Şubat 2014

PAZARTESİ

Sen bir şeyler düzelsin diye debelendikçe kötüye gider ya, tıpkı bu şahane pazartesi gibi. İnsanın tutup alnından öpesi geliyor hayatı...

Velhasıl, bi sabah bi akşam bi kuşluk vakti ya da Allahın cezası herhangi bir zamanda bi sürpriz yapsan...  MUTLU olsak misal...

ya da,  boşverin siz, Can Yücel' in en küfürlü şiirlerinden okuyun.

cem ben,

7 Şubat 2014

BUYRUN, İYİ CUMALAR!!

Hep bir şey, mesela ummadık zamanda çalan, darbuka ve keman alt yapılı, belki de arabesk sayılabilecek bi müzik;

''bilmesin o felek ne çektiğimi''   tadında...

Ve bi komedi filmi üstüne döşenmiş o ''orhan baba'' işkencesi...

Az önce ya da zamandan bağımsızlaşmış aklımın az öncesinde, yine akıl oyunlarımın kurduğu cümlelerle boğuşuyordum. En çok ''Çok öldüm ben'' diye başlayıp, her gün başlayan, sonra başka başka tesadüflerle yıkılan ümitlere bağladım ölüm sebeplerini... Ne kadar da çok ölmüştüm ben...

Sonra;

Hep bir şey, mesela ummadık zamanlarda karşına çıkan ve canını yaka yaka varlığını hissettiren hatıralar, çok zaman öncesinde öldürülmesi gereken ama ölmeyen bi dolu gerçek bir de...

Yatıp kalkıp tekrar edilen ''ne kadar da mutluyum'' sahte avuntu cümlesinden ve peşi sıra gelen bi dolu sahte ümitten, sonra yıkılan ümitten, sonra yine bi sabaha ''ne kadar da mutluyum'' sahteliğiyle başlayan günden...

En son bi yerlerde , ''bi gün geberip gittiğimde, müthiş bi mutsuzlukla, bi ömür mücadele ettiğimi herkes bilsin isterim'' demiştim, kendimi tekrar etmek istemem ama....  

Üstelik bi dolu maskeye rağmen...

Buyrun, iyi cumalar!!!

cem ben

3 Şubat 2014

NE YAPSA...

Ne yapsa yerini dolduramadığı, kahrolası bi boşluktu bu
Ve belki de sırf bu yüzden, 35 yıllık ömrünün son 20 yılını hep bir şeyleri özleyerek yaşadı.

cem ben...

28 Ocak 2014

HAYÂLİ ŞANTİYENİN GERÇEK ŞEFİ

..........

Dilek de tutardık icabında. Griye özenti, köpüklü dalgasıyla martıları kovalayan karadenizde alıp soluğu...
-Lütfen, bi adım daha kaçar mısınız hayatımdan-

Sır gibi, konuşması yasaklanmış, adına bi dolu sözsüz şarkılar bestelenmiş, ne olduğu muamma, kayalıklardan bozma bi ovanın çıkmazında bütün dilek ağaçları...

Oysa, bi dolu renkte kurdelelerimiz, siyah-beyaz hayâllerimiz ve ihtimal mevsimden üşüyen kalbimizle sıradayız.

Yeni kayaları parçalayıp, çakma ovalara dikilecek ağaçların yapraklarının dökülmesini bekleyeceğiz...

İşte bütün bu çıkmazlarla, tanımı yapılmamış hayatlarda öğrendik imkânsızın teorisini. Şimdi bi "kaya parçalama makinesi" icadı ya da teorisi yazılan imkânsızın uygulama arifesinde...

cem ben, hayâli şantiyenin şefi...

23 Ocak 2014

İŞTE CEM BEN

İnceden bi baş ağrısı ve karadenize özgü rüzgâr sesiyle gözlerini açtığı, çoğu karanlık ve olağandan sıcak odasında....

Çok zaman önce söylemiştim " Raskolnikov evinden çıkarken, her zaman olduğu gibi sessiz..." diye devam eden, kuş bakışı olayları seyreden adamın kaleminden çıkmış, kaliteli rus yazarların kaliteli romanlarına özenti tarzları sevmediğimi.

Keskin bi yalnızlık kokusunun tesiriyle belki ya da cuma beklentisi, bi acayip yarınlar ve benzeri özlemlerin etkisiyle belki. Hani günlerden cumartesi olsa, olağandan bir saat fazla uyumuş olmanın vicdan azabından başka bir şey olmayacaktı aynı odada. Sonra;"hadi kalk spor yap, duş al, kahvaltı yap ve bitsin görevlerin"diyen bi öteki Cem sesi, ki çok kızıyorum kendisine...

Çok zamandır "haftanın blogu" olan ve değiştirmeye üşendiğim ama çok zaman daha haftanın blogu olmayı hak eden Ateş Böceği'nin yayınladığı, Ah Muhsin Ünlü' ye ait şiiri okuyup, günü unutmak ve alt paragraflarda tarifi verilmiş şekilde hayatı yaşamak mümkün olamayabiliyor (Bkz. Haftanın blogu ). Kaldı ki, sıradan bi tv dizisinin, komedi tarzına aldırmadan, diyaloglar arasına sıkıştırılmış iki kelamdan, belirlediği bütün yaşam tekniğini alt üst eden bi akılla ve kalple uğraşırken vs.

Velhasıl, geçiyordum uğradım tadında devam ediyorum hayata bütün detayı ve bıkkınlığıyla ama mutsuzluğun tedavisi mümkün bi hastalık olduğunu kabul ederek,ama yine de verilen ilaçları içmeyerek ve haftanın belirli günleri inceden hayata kızarak.
Ve kendi halinde, selamsız sabahsız silik bi vatandaş olarak, daha çok martı peşinde koşarak iyi bir fotoğraf yakalamak için uğraşan vs.

İşte cem ben...

21 Ocak 2014

TEZAT

''Teknik bi konu yaşamak, kuralları belirle ve yaşa'' minvalinde bir şeyler söylemiştik de, bu televizyon ve sinema dünyasındaki senaryolar yakamızı bırakmıyor ki. Şimdi bi Sezen Aksu ya da Bon Jovi ( TIK ) eşliğinde,  damardan bi diyalog varsa karşında, seyirlik....

Velhasıl, bi alttaki gibi, teknik yaşanmıyor her zaman...

cem ben...

TEKNİK HAYAT

Şimdi teknik olarak, hayalini kurduğumuz hayatın uygulamasında yaşadığımız sıkıntılar toplamına mutsuzluk diyebiliriz. Dolayısıyla, yine aynı teknikle, hayali minimuma indirirsek ya da yaşayabileceğimiz hayatları hayâl edersek mutlu olabiliriz sonucunu çıkartırız, siz çıkartamasanız da ben çıkartırım ama, iş o kadar teknik olmuyor yaşarken o ayrı...

Kendimi bildim bileli, Sezen Aksu ve benzeri sanatçıları dinlemeyen, gangnam style havasında takılan, az duygulu, hayat bilgisi modunda yaşayan insanları sevmemişimdir. Sevmemek demeyelim de, mesafeliyimdir diyelim. "İki baharın birinde depresyona girmeyen insandan ne hayır gelir" mantığı. Lakin şimdi anladım ki, mümkün mertebe az düşünerek ve az duyguyla, önceden belli kriterlere göre yazılmış, orta yollu bi hayat metinini yaşıyormuş gibi yaşamak ya da bunu başarabilmek en güzeli. Bakın farkındaysanız "başarmak" kelimesi var orda, düşün ki ne boyuta gelmiş inançlarım. Burun kıvırdığım hayatları başarılı addeder olmuşum.

Velhasıl, yaşananların yazılanlara yansıdığı gerçeğinden ve son zamanlarda bu blogta yazılmış "teknik" yazılardan yola çıkarsak şunu fark ederiz ki, altını çizdiğim "başarma" eylemini hızla gerçekleştirmekteyim... Rast gele...

Ha, memnun muyum? 

Bi zaman sonra teknik değerlendirmesi yapılıp cevaplandırılacaktır :)

cem ben

20 Ocak 2014

HE DE GEÇ

Sabahın körü çalan saat sesi ve yarı aydınlık odada "Kalkmayayım lütfen, cumartesi olsun gün, edepsiz saat kazara çalmıştır" ve "Amaaaan, karşıda yapılan binalar, çiçek gibi deniz manzaramı kapatıyor." söylemlerinin yüzümde bıraktığı "uykusuz, aksi, naleeet" adam ifadesiyle başladığın bi pazartesiden çok şey ummamalı aslında. Dolayısıyla, cumaya göre kötü pazartesiye göre mis gibi bi gün, daha ne olsun...

Sonra "sana kırmızı çok yakışıyor" gazına gelip, hazır da kırmızılı bi fotoğrafım da varken, blogun renklerini değiştireyim dedim, değiştirdim de, işte böyle oldu, beğeniniz...

Malum bi müddet yazamadım, sonra yazdıysam da içini dolduramadım yazdıklarımın. Çok mu manasız oldu?  Şöyle ki, üstüme yapışıp kalmış "bedbaht adam" halleri ve dolayısıyla bu hâl in yansımasıyla oluşan yazılardan sonra, "yolu maneviyattan geçen herkesle ve kelimelerle buluşmak dileğiyle" tadında bi yazı yazıldıysa Kayahanvari, ben o yazıya yazı demem, ben desem de bizim karşı komşu demez. Zaten o ev temizlemekten bana bir şey demeye fırsat bulamaz sanırım....

Amaaaan karşıda yapılan binalar, mis gibi deniz manzaramı kapatıyor...

mıy mıy mıy mıy.. 

he cem ben, he de geç

17 Ocak 2014

KELİME TEŞHİRİ

Safi bi baş kaldırıdan öte, vicdanı sorgulayarak olması muhtemel bi çıkış yolu aramak gibiydi yaşananlar. O yolda yaşananların, inançlarını zedelemesi muhtemel gibi görünebilir kurulan cümlelerle, ama değil. Kalpse inancın kaynağı, dönüp dolaşıp yaratana sığınmakta bütün aykırı cümleler...

Lakin "Beni de sev Allahım" söylemleri, yine aynı çıkmaz yolların dahi tıkanıklığının eseridir, günahkâr olduğumdan değil. Kaldı ki bütün bu görsel günah eğilimi, dünyevi maneviyat boşluğundan...

Önceki gün şahsi fotoğrafımın altına yazdığım "Özetle, bu boyutta bi teşhir merakı, bi eksikliğin yansıması ve giderilme çabasıdır." notuna karşılık gelen asıl cümleleri, üstelik altını ve üstünü çizerek anlatmayı ben de isterim elbet. Lakin, bi noktadan sonra "toplumsal ahlâk" başlığı altında ezilmekle karşı karşıya kalabiliriz. Üstelik o başlıktaki ahlâk tanımı gerçeğini yansıtamazken...

Velhasıl bedenden önce gözleri ve kalbi tercih etmiş bi "toplum ahlâksızı" olarak, gün geçtikçe yok olan aşksal cümleleri ve dahi sevgiden geçen hayatları kaybediyor olduğumuz bilinsin isterim.

Ve bütün gücümle, nefsimle yaşadığım savaşa direnerek, maneviyatı olan bi hayattan geçecektir benim yazacaklarım...

cem ben, kelime teşhircisi

7 Ocak 2014

BÜTÜN BUNLARIN Bİ ANLAMI OLMALI

Kısa şarkıları, şarkı sayısı az albümleri, kısa hayatları, kısa hikâyeleri, küçük porsiyon yemekleri, küçük bi elmayı, az sevgiyi, tutkusuz aşkları, eksik hayatları, ortada kalanları, kısa zamanları, eksik aklı, az olanı hatta olması gerektiği kadar az olanı, duygusuz insanları, yerle yeksan etmeyen yazıları, kararsızları belki, hatta kendimi, saçlarımı, kaşlarımı, bakışlarımı, dudaklarımı, parmaklarımı, yaralarımı, eksikliklerimi, unutamadıklarımı ya da olması gereken ya da gerekmeyen bir çok şeyi  SEVMİYORUM....

Bütün bunların bi anlamı olmalı.

cem ben ve bütün bunların bi anlamı var...