17 Aralık 2013

VE

Ve öldüm ben
Cehennemde şiirler yazdım şeytana
Söndükçe harlayıp közünü     
Ciğerimi günaşırı ateşe verdim

Cem ben

...

Biraz daha kaybederek, acı yükümü hafifleteceğim inancıyla elimde ne varsa yok etmeye meylettiğim zamanlardayım.

cem ben

10 Aralık 2013

BU SABAH

Bu sabah, ağır bi katran kokusuyla başladım güne,
dumanını üfledim hayali sigaramın ve en büyük pişmanlığımı tekrarladım kendime;
''bu meredi bırakmayacaktım.''
En sertinden derin bi nefes çekip, bütün umutları dumana boğacaktım şimdi.
Katrana bulanacaktı gün aşırı kader, 
ve belki bi öksürük kriziyle uyandıracaktım komşuları.

Sonra bütün perdeleri sarartabilecektim bir gecede 
ve  mis gibi tütün kokacaktı oturma odası
Bi bira ve içli bi şarkı eşliğinde, 
geçmiş ve gelecek her ne varsa öldürebilecektim.

Bu sabah ağır bi yalnızlık duygusuyla başladım güne
ne de olsa bir kısmı durmadan ölen, diğerleri intihara meyleden,
 ümitsiz hayat kahramanlarıydık biz.
Şaraptan vazgeçmiş, yaradana sığınamamış, ortada öylece kalmış...
unutulmuş, kenara atılmış ve vazgeçirilmiş... 

Bu sabah, verilmiş bütün sözlerin bi kurşun gibi odada gezindiği
şarap kokulu bi şarkı eşliğinde başladım güne
ve en büyük pişmanlığımı tekrar ettim;
''bırakmayacaktım şu meredi''
ve yalnızlığımı dumana boğacaktım şimdi.

cem ben...  

(Cem Adrian' dan sarı gelin i dinleyin isterseniz)

9 Aralık 2013

AH BE AZİZİM

Ah azizim, dışarıda karadenize has bi rüzgâr ve iki gün yoğun kar yağışı uyarısı veriyor bilenler. Sonra, Ferhat Göçer' den bi şarkı çalıyor radyoda ve ben sesini kısmıyorum, ne kadar tepkisizleşmişim...

O değil de, ''mutlu olmak kişinin elinde'' safsatasına küfrediyorum çok zamandır. Misal bugün buna dair bütün söylemleri okudum, hani bahardır kışın sonu tadında.

İnsan bilemiyor işte...

Önceki gün bilgisayarım çöktü, dolayısıyla 3 yıldır biriktirdiğim bi hayat silindi gitti, kahrolmadım hatta üzülmedim de, ''senin silemediklerini ben böyle silerim'' dedi hayat belki. Hatta aynı gün kesilen elektrik ve sudan sonra mutluluğun tanımını bile değiştirmeye yeltendim bünyemde, de olmadı... Misal az önce ''hep mutsuzlara yükleniyor hayat'' diye girdim eve de nasıl utandım sonra, kar kış sokakta yatanlar düştü aklıma nasıl utandım, ama bütün bu olgun tavrım da mutlu etmedi beni.

Ah be azizim, her şeye sahip olabilirsin de mutlu olmayınca olmuyor. Üstelik cesaret edip ölemiyorsun da, aksi bi karadeniz dağının tepesinden eteğine atlamıştım çoktan.

Az önce, aynanın karşısında ''Şu hayatta tek övüneceğim şey kaşlarımı hiç aldırmamış olmam'' diye bi cümle geçti içimden, kendimi gülerek karşıladım... ha böyle ara ara güldüğüm oluyor, misal İnstagram hesabımda ki yorumlara cevap yazarken alabildiğine gülen adam türevlerinden kullanabiliyorum. Of görsen nasıl mutluyum, yüce Tanrım...

Son üç gündür, sapına kadar vazgeçmiş bi ruhla karşı karşıyayım. Bazen, böyle durup dururken sağa sola saldırdığım da oluyor, geçmişe ve dolayısıyla geçmiştekilere de küfrediyorum kızmasınlar, en çok ilk gençliğime takılıyorum, samanlık aşıklarındandık biz heyhat, ne bekliyorduk ki aşktan...

Velhasıl, öyle böyle yaşıyoruz be azizim, bilesin ki mutsuzuz...

cem ben...

6 Aralık 2013

HABERİN VAR, ÖLDÜRÜYORSUN

Başlayalı çok zaman oldu. Tarih mevhumundan bağımsız bi hikâyeydi üstelik ve en efkârlı zamanlarını yaşıyordu çok belli. Aslında dönüp geriye okudukça ve tanıdıkça kelimeleri, biraz daha soğuyordu kendinden. Oysa;

Önce kendisini severek başlamalıydı her şeye..

Pardon, böyle olmayacaktı bu yazı...

Sabah uyandığında her taraf cümleydi. Geceden kurulmuş, inci gibi dizilmiş ve karşısında duruyordu. Hepsini okudu tek tek, hepsi birbirinden şahaneydi de, yazmayı unuttu lakin,

Karanlığında öldüğü hayatın, ihtimal bi hastalık haberiyle bi kez daha sarsılmasını algılayamamıştı o kadar cümle arasında.

Buyursun efendim, Allah başka keder vermesin efendim, sonra biz kontrol edeceğiz efendim,  bakarız, olmadı öperiz efendim ..

Bak hayat leş kargası gibi, Melis Danişmend' in "haberin yok ölüyorum" diye bağırdığı o şarkıda üstelik, her tarafında o leş kargalarının gagasının acısı da, en çok göz göre göre yitip giden hayatın acısı ve haberin var hayat, öldürüyorsun...

cem ben,

5 Aralık 2013

HİÇ

Hiç adil değil: onca renk arasında, siyah beyaz ve susarak yaşamak zorunda olmak hayatı.

cem ben

HE-CE-LE

-Yaz-dık-la-rı-nı be-ğe-ne-rek o-ku-yo-ruz

da

*ben be-ğe-ne-rek yaz-mı-yo-rum ve da-hi ya-şa-mı-yo-rum

-Çok ü-zü-lü-yo-rum bu ha-li-ne , git ko-nuş..

da

*ko-nu-şa-rak çö-ze-mi-yo-rum ha-li ki, aşk de-ğil bu ya da boş-ver.

*İki cüm-le-de, bez-gin-li-ği-nin bo-yu-tu-nu na-sıl yan-sı-tır in-san

ve

Bi Dostoyevski ro-ma-nın-da-ki bi sa-tır cüm-le o-la-ma-dım iyi- mi?

cem ben, ba-ha-ne-si çok


3 Aralık 2013

ASLINDA

Aslında, Orhan Gencebay' ın en efkârlı şarkılarından oluşan listenin, ikinci şarkısını tıkladığında başladı hikâye...  

Olabilirdi, gece uykusu bi kabus gibi çökmeseydi üstüne ve gözünü açar açmaz aynı feryadı duymasaydı. Ha bir de, boğazını sıkan hayalleri ve umutları... 

İsterseniz okumayınız, ortaya koyabileceğim anlamlı bi cümle bulmayacaksınız, çünkü anlamlı bi hayat yaşamı.... 

Durmadan uyanıp, aynı nefes darlığıyla Allah deyip, kızıp, isyana meyledip ve yine Allah deyip, sağa sola dönüp, telefona bakıp ve durmadan... sonra uykunun ikinci yarısı...

Aslında her sabah, otomobilinde son ses Metallica' nın Reload albümü ya da Nothing Else Matters' in daha gürültülü haliyle gaza biraz daha... ve virajlarda hep aynı hayâlle boğuşması ve geceden kalma Orhan Gencebay sesi ve gece boğazında kalmış hayalleri ve parmak izleri ve mor...

Anlamlı cümlelerin terk etmesiyle başlamıştı "yazmama" hali. Sonra yıllardır Yaradan dahil kimsenin anlamadığı ya da anlamak istemediği bi hayat yaşadığını hatırladı. 
hatırladı
durmadan
hayalleri vb. kelimeler ve dolayısıyla bu kelimelerle biten cümleler ve hatta kendisinden bıktığını hatırla....

Olabilirdi, lutfedip huzur çalsaydı kapıyı, gece uykuları kâbusa dönmezdi ve bir de, hiç terk etmeyen yalnızlığı, maşallah...  Ve maşallah, her şeye rağmen yaşıyor, üstelik tebessüm ettiğini de görenler oluyor gündüzleri ama o listedeki şarkıları dinlemeseydi ya da o hayaller ya da o umutlar ya da...

bi s.git hayat, bi s.git başımdan...

cem ben

25 Kasım 2013

HİÇ Mİ ÖZLEMEZ İNSAN?

Neden sonra herkesin her şeyden bıktığını algıladım. Aslında bildiğim ama itirafında güçlük yaşadığım bu gerçekle yüzleşmem, o hep hayatımı altüst eden "kendinden uzaklaşma" haliyle son buldu. Yer çekiminin olmadığı herhangi bi yerde, kendini yakalamak için uğraşan bi faniyi düşün... ah hayat....

Sonra duru bi yazı yazdım, okuduğunda her şeyin algılanabilmesi için hiç uğraşmadım ama her okuyan tanıdı beni. Bir kısmı saldırdı bi kısmı sarıldı ve ben yine öyle ortada kaldım.

Ha bir de geçmişe küfrettim, hayatımdan gelip geçen fanilerle hesaplaşmak istedim en çok.

"Hiç mi özlemez insan?"  ve dahi "başka bedenlerle nasıl sevişir o kadar aşktan sonra?"
en az seven bendim üstelik ama devamında hiç sevişmeyen...

Oh Tanrım, ben bu sınavı kaybettim bu çok belli ve eski yazıların biri "boğazımda bi halka, gerçeği görmeme engel" diyordu..

Üstelik ben, öyle duru bi yazıyla anlatmıştım ki özlemimi, uykusuzluğumu, saat başı sırılsıklam uyandığım geceleri vs.

Velhasıl, Leyla ile Mecnun ve türdeşlerinden sonra, hikâyelerde bile kaybedildi aşk, biliyor musun?

Ah o soru yok mu; Hiç mi özlemez insan?

da hep susar...

cem ben, bıkkın.

22 Kasım 2013

CEVAPSIZ

Bi Küçük İskender şiirinde kaybolduysam Cuma sabahı 
ve ezandan hemen önce uyanıp, yarı aydınlık odada yalnızlıkla konuştuysam...  

Pencereyi aralayıp, ciğerime çektiysem karadenizin hüznünü 
ve bi katran gibi biriktiyse ciğerlerimde yalnızlık; 
öksürüyorsam, karadeniz ve dolayısıyla hüzün tükürüyorsam... 

İlk gençlikte kaldıysa gözlerimin ışıltısı bir de...
Ve hep biriktirdiğim mutluluktan harcadıysam, yeni mutluluklar yoksa... 

Bi Küçük İskender şiirinde kaybolduysam bi Cuma sabahı;

"Bağırdıkça etlenmiş sesim
etlendikçe sesim, kanamış elmas liğme liğme
seni ne çok öldürmüşler anne
beni ne çok dövmüşler ( K. İskender, Ne çok)"

Pencereyi aralayıp, ciğerime çektiysem havadaki hüznü ve karadeniz tükürüyorsam biteviye...
Cuma sabahı,
ve gecede kaldıysa hayallerim; 
uykulu, uykusuz ve belli belirsiz kapanıyorsa gözlerim
ya da beklenmedik bi anda bittiyse şiir
..........
..
.

cem ben, 

19 Kasım 2013

ŞAİR GÖRÜNÜMLÜ ŞİİRSİZ

Şiir yazmıştı, gözlerinin etrafında sabitlenmiş ağrıdan kurtulup, okuyabilseydi karadenize...  

Kalbi mi acıyordu şairin, unuttum. Sadece bi feryat duydum kelimelerde, sonra korkak nefes alış verişi ve en son derin bi sessizlik, o uçuruma çıkmadan önce.

İki nefes arasına sıkışmış, zamanı muamma zamanların feryadı "ben ne çok ölmüştüm" cümlesinde düğüm, birden çok düğüm, ikiden, üçte, beşten çok düğüm, çözülmeyen...

Bi zaman önce yazılan ve çok zamandır yaşanan bi pazar sendromu ve gerçeğinden biraz daha ağdalı zamanlar. Sonra bilindik zamanlarda yaşanmış ve sonrası yazılmış şiirlerde nasıl yapış yapış kelimeler, okurken dile yapışan, okurken göze yapışan, okurken kör eden...

Kalbi acıyordu şairin hatırladım. Karadenize okuyamadıysam da bi karanlığa üfledim kelimeleri ve dahi anlamlarını. Şair belki mutlu, şair belki mutsuz, şair en çok duygusuz, ki şair beceriksiz...

Sonra, durumu pekiştirmek için ardarda sıralanmış kelimeden bozma, sonu üç noktalı cümlelerden medet ummaktan vazgeçemeyen, kendini tekrar eden, tekrar ettikçe aslından kopan ve aslında bi aslı olmayan, fotokopi bi hayatın şair görünümlü şiirsizi. Hadi acıyalım, hadi acıyın, hadi dolu dolu kelimeler fırlatın yüzüne ve hepsi anlamsız olan...

Dijital dünyanın nimetlerinden medet uman ama en çok "çok sevilmek" için uğraşan ve çok sevilmek için yalpalayan, kaçan, sessizce kovalayan ama en çok kaçan ve kelimeden bozma üç noktalı cümlelerden medet uman, aslı olmayan şair görünümlü şiirsiz bir fotokopi o, hadi kelimeler fırlatın yüzüne.

cem ben,

17 Kasım 2013

GÜNLERDEN PAZAR

Bi gün geberip gittiğimde; ömrüm boyunca, çaresi olmayan bi mutsuzlukla mücadele ettiğimi herkes bilsin isterim.

cem ben, günlerden pazar.

15 Kasım 2013

SESSİZ YOLCU

Boyut değiştirmiş insan halleri ve kafamda birikmiş irin ya da dahası...

Sessiz bi yolculuktu bu ve dar yollardan geçtim en çok. Bi dolu kelime bıraktım giderken, kimsenin okuyamadığı. Ve şehirleri uzaktan seyrettim; trafik, bol ışık, koşuşturmaca, kalabalık ve en çok gizli yalnızlık... Büyüdükçe daha çok seyrekleşen çiçekli, geniş huzur alanlarında mola verdim. En çok sende kaldım belki ilk aşk ve en çok sende sakladım kendimi. Şöyle yanağına bol gürültülü bi öpücük konduramadım ne hazin...

Sonra düğünler, sonra düğünler seyrettim uzaktan ve öpemeden yanağında...

Elveda.

Önceki gün, huzurla uyandım güne; şükrettim, yaradanın dizinin dibine sığındım tabiri caizse. Dua ettim, şükrettim, şükrettikçe sığındım, sığındıkça huzuru buldum. Sonrası...

Oh tanrım, ne çok vicdansız var dünyada, o kadar zaman sonra; ......

Sessiz bi yolculuktu bu, önceki gün tamamen sustu. Fiziksel bi hastalıktı, kanın hızla beynime yüklendiğini hissettim, terledim, üşüdüm ve sustum. Ruhsuzum, duygusuzum, şuursuzum...

Bi dolu kelime bıraktım giderken, bi dolu ah ettim, bi dolu acı...  Kimsenin bilmediği..

En çok sende kaldım bir de, şöyle yanağına gürültülü bi öpücük konduramadım ve sonra düğünlerr ve sonra  elveda...

Sessiz bi yolculuktu bu, üstümden geçen kabileler gördüm ve kendi vicdanını susturmaya çalışan leş kargaları kemirdi aklımı bi huzur sabahı. Kargada vicdan mı?  ....

Sessiz bi yolculuktu bu, sustum...

cem ben

14 Kasım 2013

LA YOK ABİ BU ADAM GERÇEKTEN SORUNLU

Bi kere şu konuda anlaşalım gençler, saçı dökülmüş erkek kişisinin arkadan öne doğru gelen saç modeli zorlama değil, kendiliğinden oluşuyor, yadırgamayın. Artık kafanın "çim adam gibiydim ne hale geldim" isyanı mı dersin ya da arka saçların ön saçlara destek olma arzusu mu dersin bilemem. Sabah kalktığımda bunu anladım ben. Hem siz bana, güneş altında saç diplerimin gözükmesinin suçlusu kim, bunun cevabını verebilir misiniz?  Ah bebeyim, çok doluyum. Bülent Ortaçgil' in de dediği gibi;

Yüzünü dökme küçük kız, bırak üzülmeyi
Yalnız sen misin bi düşün, unutan sevilmeyi.
Her siyahın bir beyazı
Gecelerin gündüzü de vardır.
bıdı bıdı..

Yine bir diğer şairimiz Nevzat ÇELİK de;

Ölmek ne garip şey anne
yediğim yumurtalar geliyor aklıma   dememiş mi?  
( ben olsam tamamını okurum hemen şimdi; Şafak Türküsü )

yok ya, bunu tamamen bi tarafımdan uydurdum gibi sanki de, arkadaş iki kas yapacaksın diye ne yumurta yedin be evladım. Her sabah 5 yumurta beyazı yenir mi Allah aşkına?  Hayır korkum o ki, içimden heran bi civciv çıkabilir. Yani bi haber kanalında "Güneşte saç dipleri gözüken adam civciv kustu" gibi bi haber görürseniz şaşırmayın, o benim. Ha sor bakalım bi avuç kas yapabildin mi?  hehehehe, yaşın oldu 35 be adamım, git çoluk çocuğa karış... Evlatlık mı alsam acaba?

Süzülür sabahlar, uyanır hatıralar.
Gelir İyonya' dan İzmir' in sıcak kokusu
Yasemin kokusuyla
geçmişin dokusuyla.....  vs

Ha dün gece bilimum ısırılmaması gereken yerlerimi ısıran ve can ciğer kuzu sarması arkadaşımı kuşbaşı yapmaya meyleden, o insan tavırlı siyah köpeği unutmuş da değilim, söyleyeyim. Koca kafalı heyvan..

ben de cem arkadaş, la yok abi bu adam gerçekten sorunlu.

13 Kasım 2013

RİYA

Uykum var, masanın üstüne yığılıyor gibi aklım. Karanlık ve dar bi yolda, hızla bana yaklaşan 1970 model bi chevrolet farıyla açılıyor gözlerim. Dumanı geç fark ediyorum, sanki şehir yanıyor ben yine de üşüyorum ve yine de ellerini ovuşturuyor hayallerim..

Ortalıkta bir riyâ dolaşıyor, herkese bulaşmış, herkesin dilinde ve parmakla beni gösteriyorlar. Bütün pencereler açılmış, ilave kötü niyet dumanı yayılıyor karanlığa; çiçekler yok, kediler kaçışmış, bi yalnızlık, bi kalabalık, bi yalnızlık daha. Sürekli yenik biriktirdiklerim.

Yazdığım kelimeler savaş açmış kitaba. Bi gece, okuma odasında öldürülmekten yana bütün korkum. Kelimeler katil, kelimeler başka cümlelere bulaşık...

Kaçıncı hayalden sonraydı unuttum, ibadethanelere birikti hayallerim, ellerim havada; yetiş, yetiş, yetiş ... sonra hep aynı dudakta buldum kendimi; kelime olarak, hayal olarak, aşk olarak ve öperek...

Uykum var hayâli, masanın üstüne yığıldı aklım; uyuyorum...

Bünyemde riyâ ve ilave kötü niyet dumanı yayılıyor ciğerlerime; bi kalabalık ki...

Ve bünyemde riya; hoşgeldin...

cem ben, riyakâr...

12 Kasım 2013

NEDEN?

Yasin-i Şerifi okuduktan hemen sonra haykırdı dünya adaletsizliğine. Yaradanı anlamaya çalıştı en çok. "Neden?" sorusu... Oh Tanrım, bu kadar aciz bi canlıdan ne ister ki sonsuz güç. Sonra bütün kişisel gelişim kitaplarının aynı noktaya parmak bastığı geldi aklına; mutluluk insanın kendi elinde, peh...

O ZAMAN NEDEN "DÜNYA" DİYE Bİ DÜZEN VAR. 

Neden en çok masum insanlar ölüyor, Afrika neden hep aç, neden ayrılık var, neden "aşk" acısı var, neden sefalet var, neden hastalık var, neden sakatlık, umutsuzluk, yalnızlık, çaresizlik, kötülük var, neden ey dünyanın sahibi.

Bu sınav, huzurlu mutlu zamanlarda olsaydı misal, herkes mutlu olsaydı en çok, açlıktan ölen insan olmasaydı olmaz mıydı?   Dünya dengesinin iyilikler üzerine kurulması bu kadar mı zordu heyhat.  Her sabah kafamda aynı sorular olmasaydı, kutsal kitaba ters düşmeseydi hissettiklerim, ne bileyim "evli, mutlu, çocuklu" şarkısı kadar basit olsaydı hayat, çok mu zordu?

İnsanın yorulduğu bu kadar mı belli değil, yağan karın dağdan çok olduğu bu kadar mı anlaşılmaz durumda. Dualar bu kadar mı sessiz sedasız söyleniyor; duyan yok mu, cevap veren yok mu, bi yardım edecek yok mu?

Yasin-i Şerifi okuduktan hemen sonra haykırdı dünya adaletsizliğine, alnında ter damlaları, o yüksek ateşle sayıkladığı gecenin sabahı, kan ter içinde ve kısık sesle ya da inleyerek sordu; neden?

BU KADAR MI ZOR İNSANIN MUTLU OLMASI

cem ben, belki de çok günahkâr...

8 Kasım 2013

BİLDİĞİN GİBİ

Senden sonra hiçbir şey değişmedi hayatımda; hala aynı satte spor yapıyorum, aynı yemekleri yiyorum genelde ve aynı şehirde açıyorum gözlerimi.....

Son on gündür rahatsızım biraz, klasik bademcik enfeksiyonu.. Ha bir de sol ayak bileğimi sakatladım, merhem sürüp bandajlıyorum akşamdan akşama...

Olağan ki mutsuzum, şarkılar biraz daha hüzünlü senden sonra, yine de yaşıyorum öyle bi başıma... biraz da özleyerek...

cem ben, bildiğin gibi..

6 Kasım 2013

SEYİRCİ

Gözlerimin yaşardığı olur, sizin bu keşmekeşinizden. Bir de sahtekârlığınız yok mu... 

Bilinmez bi şehrin en kalabalık caddesinde trafiğe yakalanmış gibi her yer ya da çarşamba kararsızlığı. Hani gün bugün olmasaydı, hatta ay bu ay ya da yıl bu yıl ve ben bırakmamış olsaydım, şöyle ağır bi sigara tüttürürdüm karanlığıma, boğazı yaka yaka ciğerlere kadar.

"Etrafta yerli yersiz kelimeleriniz dolaşıyor. Birinde kendimi bulmayı nasıl isterdim ama, bilsen nasıl boş konuşuyor dil"

Aynı şehrin ara sokaklarında, sıtma krizine yakalanmış bi biçarenin seyircisi kadarım inan. Ne yapacağını bilmeden, öylece bi ışık bekleyerek, ümit ederek, yalvararak; "Yalvarmak çare olsa Afrika' da insanlar açlıktan ölmezdi"  ümitsizliği eşliğinde. Üstelik, her şeye rağmen "önce ben" egoistliği yanı başımda.  Ah ne hayat gailesi, ne çıkmaz ve alabildiğine bıkkınlık.  

"Kaç gündür, İstanbul' dan beter kalabalığımız..."

Bir de gece uyku süresi yarım saate düşmüş, ne mutlu. Görev verilmiş gibi saatte iki yataktan fırlayıp yaşanan telaşlar. Peçete yetişmiyor alnımdan akan tere, mevsim sıcaklıklarının üstünde yaşanan bu sonbaharda; cam açık, kapı açık, üstsüz başsız ve...

Oysa bi sabah, ortalama bi hayatın basit bi insanı olarak uyanacaktım, uyanacaktık ve teoman' ın o son şarkısı, hiçbir şey ifade etmeyecekti vs.

cem ben, seyirci

5 Kasım 2013

KISACA ÖLDÜ - 2

Biri fişi çekti artık. Beyin ölümü gerçekleşeli çok olmuştu da, vicdani huzura kurban edilmişti kalbi; makineyle, zorla kan pompalıyordu beynine...

Elleri yanda, yüzü morarmış ama kalbi atıyor, hala..

Yüzünde bi ifade; geçmişten kalan bi anı, acı..  belki..

Çiçekleri vardı, bahçe katında oturuyordu bir zamanlar. Sonra yığınla hüznü; mutfakta, banyoda, oturma odasında vs. Yalnızlığı da ne çok seviyordu, kahrolası...

Makarna ve tavuk severdi en çok, yağsız tuzsuz ve her gün spor yapardı, mutluluk hormonu salgılıyor(muş), ihtimal. Sonra çiçeklerden kırmızı gül, içeceklerden su en çok, ha bir de fotoğraflar...

Ne fark eder ki, neticede bi sabah ya da gece, sessiz sedasız öldü ve fişi çekilmeden önceki ilk ölümüydü bu...

cem ben

31 Ekim 2013

LİMONLU ÇAY EŞLİĞİNDE

Ağır aksak ve ağlak bi sonbahar bugün. 
Limonlu çay eşliğinde dökülüyor yapraklar, göz göre göre. 
Radyoda ( ki radyo mu kaldı? ) eski bi şarkı, 
karşımda eskitilmiş hayaller ya da sepya. 

Sezen dinleriz, klasiktir bu, sen aldırma. 
Hani yoksa da bulunur demli  bi mevsim şarkısı
Limonlu çay dedik, ihanet etmek olmaz
Ve oturur yanarız geçip giden 35 lere. 

Şiir değil, gerçekten değil. Yan yana çok pespaye durur diye alt alta sıraladık, yani sıraladım. Neyse boşver, somutu anlatan cümleler kurasım yok inan. Hani koyu siyah yapraklı ağaçlar, pembe denizler vs görsellere atıfta bulunup rahatlamak niyetim. Yoksa, elbette "özledim lan" diye girdiğim hikâyelerim de mevcut. Hem de bilsen, nasıl oturur ağlarız karşılıklı da, ben pembe denizlerden yanayım bugün, limonlu çay eşliğinde...

Ya da,

Hani kaybını kelimelere döken zihniyetin acizliğini de oturup konuşabiliriz. Ne bileyim, teslimiyet duygusunun nasıl bir şey olduğunu ya da... Doyasıya aşk yaşatmayan somut gerçekleri, nedenleri, nasılları vs.

ya da 

Cahit Sıtkı' nın şiirine atıfta bulunuruz, "yaş 35 yolu yarıladın, derdin ne?" diye çemkiririz kendimize, olamaz mı, olabilir. Hatta bir de Bülent Ortaçgil' den "Eylül Akşamı" şarkısını açtık mı Sezen sonrası, ohhhh,  bildiğin ağlarız da lan...

Sonra bademciklerimiz yeniden şişmeye meyletmiştir ve soyut cümleler kurmak istediğini anlattığın somut bir yazıda ve bilmem kaçıncı limonlu çay eşliğinde ve göz göre göre dökülen yapraklarla...

Ah adamım, boşver, Bülent Ortaçgil dinleyelim;  Onca yıl sen orada, onca yıl ben burada, yollarımız kesişmemiş şu eylül akşamı dışında...

cem ben, limonlu çay eşliğinde..

25 Ekim 2013

Bİ HASAN HÜSEYİN ŞİİRİNDE VE SABAH

Yalnız ben hiçbir zaman, Hasan Hüseyin Korkmazgil' in "Akarsuya Bırakılan Mektup" şiiri kadar güzel bir şiir yazamayacağım, ne hazin... Bu kadar uç duyguyla, ama hep ortalarda yaşamak hayatı; iyi bi yazar olamamak misal ya da iyi bi ressam, şair, iş adamı vs. ne hazin...

Hani kaç kişi birleşsek, o şiirin tek mısrasını yazarız muamma. Bi "gitme, sonbahar oluyorum, sonrası hiç" de yeter insanın meramını anlatmaya da, yapamıyoruz...

ya da...

Sonra Teoman bi Haziran şarkısında "Mevsimler gelmiş mevsimler geçmiş" diyorsa ve ortak bi yaz hüznünüz varsa, Hasan Hüseyin' in o şiirini okuduktan hemen sonra dinlediysen şarkıyı, zaten akşamdan kaldıysa hayallerin ve sessizsen...  

Tanrım ne hazin, hayatı hep ortalarda yaşamak...

Bir de günaşırı yanlış kelimelerde aradıysan gerçeği ve her seferinde hüsranla sonlandıysa yazılanlar
ve Hasan Hüseyin' in o şiirini okuduysan sabahın bi körü
ve Teoman şarkısı fonda
ve akşamdan kaldıysa hayallerin
ve en sıradan haliyle "yalnızsan onca kalabalıkta"
hatta özlüyorsan neyi özlediğini bilmeden
hiçbir şey olmadan,
ve ölmeden önce bekliyorsan huzuru....
ve,
bi Hasan Hüseyin şiirinde ağlıyorsan gizlice...
...
..
.
Tanrım, ne hazin, hayatı hep ortalarda yaşamak...

cem ben 

23 Ekim 2013

YOKSA SİZ DE..?

Ne kadar çok benziyorsunuz,
gece yarısı sessizliğime. 
Yoksa siz de aynı tenhada, 
göz göre göre kaybettigim misiniz?

En çok ilk gece utangaçlığınız aklımda
Sola bakıp yutkunurken gördüm boğazınızı
ah olsaydınız yanımda
bütünüyle öpülesiydi yanaklarınız.

Bir de bakışlarınız vardı buğulu
Aynı geceydi, ağlamış mıydınız?
ah o sorular ne kadar da ağrılı
Bilirim aynı cevapsız zamanlardansınız.

Ne kadar çok benziyorsunuz,
gece yarısı sessizliğime.
Yoksa siz de aynı kitapta,
Eksik kalmış bir şiir misiniz?

cem ben

22 Ekim 2013

BİRAZ KADIN VE ERKEK VE ....

Durun, kaldırın şu perdeleri geçmişi göremiyorum.

Üstümden koca bir hayat geçmiş; ağdalı, ağlak ve biraz kadın, ve erkek, ve homoseksuel. Bu yüzdendir belki bağlaçlardan önce virgül kullanmışlığım.

Kış ortası,  penceresi açık yatak odasında, yabancı bi bedenle, ateşli bi sevişme sonrası pişmanlığı, yorgunluğu, hüznü var hayatın bütününde...Benim hayatımın ya da benim sandığım hayatın.

-Lütfen, kişiselleştirme cümleleri yazar, a pardon yazan; bu sen değilsin-

Ne diyorduk, şu kahrolası baş harflerin büyük olması kuralından nefret ediyor insan, hep bi öteki arayışı insanda, hep bi lider ve de liderlik sevdası.

Yine pardon, en son hayatımı beceriyordu hayallerim, dün gece evet. Sonra ayaklarımın üşüdüğünü ve alnımdaki ter damlalarını fark ettim;  ve çocukluğum...

"En çok çocukluğum düşüyordu aklıma ayaklarım üşüdüğünde." işte bu cümle, son zevkini aldı sabahın körü bedenimden, hırıltılarla ve nefes nefese bir finalll, mesai öncesi.. offff...

Siz bilmezsiniz, kaldırımsız şehrin hayali kaldırımlarında çıkılan gece seyahatlerini. Üstelik "unuttum" dediği gece, aynı kaldırımda hatırlananları. Oh bilmem kaçıncı kez pardon, hayatttt  bu kaçıncı orgazm üzerimde.

Ve oysa o kaldırım, çocukluğumda leblebi tozu aldığım bakkalın hemen önüydü, saftı, benimdi, çocukluğumdu. İşte bu yüzdendir belki, uyandığımda ayaklarımda hissettiğim soğukluk.

Hadi bi sürpriz, bi bot vs.

cem ben, 

19 Ekim 2013

ISLAK HAYAT

Aslında bi dolu taslak biriktirdim, bi dolu bağımsız cümle sakladım geceye. Aşktan bi haber, zorlama hayatlardan geçtim; yarı baygın, kuşkulu vs.

Şiirler yazdım, okuyup düz yazı sandığım şiirler yazdım. Bir de, yeni bakışlar aradım dün, önceki gün, daha önceki gün vs.

Eskiden kalma bi şarkı eşliğinde, yağmuruna aldırmadan daldım karadeniz'i seyre. Dün bulup çıkarttığım o acınası hayatlar ve dalgalı karadeniz, çamura bulanmış karadeniz...

Ve ne kadar kirlenmiş masum hayatlar...

Bu sabah, gözümü açar açmaz yağmura koştum. Camın arkasından fotoğrafını çektim ıslanmış hayatların. Sezen dinledim sonra, yine eksik hayatlara küfrettim ve aşktan yana umudumdan da vazgeçtim, ne ala...

Dün sabah, bu sabah ya da akşam ya da herhangi bir günün herhangi bir anında yeni fotoğraflar çektim kendime dair. Bazen soyundum, bazen giyindim ama en çok baktım, objektife baktım, sana baktım; yarı çıplak ya da anadan doğma ya da giyinik... ya da en çok giyindim, bi dolu deri geçirdim yüzüme, yüzümdeki ifadeyi sakladım vs.

Bu sabah, dün akşam ya da dün sabah bi güldüm, bi ağladım ama en çok unuttum. ya da unutmayı unuttum ama unuttum...

bu sabah, dün akşam ya da dün sabah en çok unuttum. 

ha bir de; bi iç çekiş, bi duygu sömürüsü ya da şefkât arayışı değil sadece hüzünlü bi baş ağrısı, hepsi bu... 

cem ben

11 Ekim 2013

GAYRİ RESMİ HESAPLARIM BEN ve DAHASI

Resmi İnstagram hesabım :)))  ;


İNSTAGRAM

gayri Resmi Twitter hesabım;


TWİTTER


Bir de face hesabım var gayri resmi ama donuk :))

line, wechat, kik, foursquare, messageme, chaton, whatsapp vs gibi bi dolu hesabım daha var hatta. :))

öyle yani, belirtmek istedim :))

10 Ekim 2013

YENİDEN ÇOCUKLUK

Çocukluğumda kaybolduğum, belki de daha da kendimi bulduğum, o hayali ücra, virane, karanlık, küf kokulu binada yaşadıklarım var ya...

Sen bilmezsin, saman balyalarının üstüne sırt üstü uzanıp kurduğum hayalleri. Gökyüzü siyah, gökyüzünde akrep.

Bir de nefesini omzumda hissetme hayalleri... Ah be insan.  Ne olurdu bi gün çıkıp gelseydin de, hayalimize baharı getirseydik. Dere boyu, ve yeşillik ve lay lay lom... el ele, ki sevmem sokakta böyle gezmeyi, zaten kurallar da kabul etmez heyhat.

Az önce girdiğim, köhne, duvarlarından boyası dökülmüş iş hanının kokusu var ya; hiç utanmadan, olduğum yerde, hayali saman balyalarına uzanıp, yeniden kaybolma sebebimdir. ve çocukluğum, siyah gökyüzü ve akrep...

cem ben ve simsiyah gökyüzü...  akrepler..

8 Ekim 2013

YAPMAYIN, SİZE DE OLMUŞTUR

Hani sizde de olmuştur öyle. Bi sabah karadeniz' den bıkarak uyanmışsınızıdır ya da ne bileyim...

ha misal, akşam serdiğiniz çarşafınız çok kirli gelmiştir.. ya da

eee.. göz çevrenizdeki çizgiler çok belirgindir bu sabah..

ne bileyim işte, anlayın.. hani ''eksik uyanmak'' diyeceğim de, klasikliğinden yana utancım...

Sonra her durakta birini sevmiş ve bi kısmıyla sevişmişsinizdir de her birine başka kelimeler emanet etmişsinizdir ve aynı sabah, hani şu karadenizden bıktığınız sabah kelimesiz uyanmışsınızdır.

Yapmayın, çok olmuştur bu, ahlâkını sorgulamayın...

Sonra, yine aynı sabah, çarşafınızın da kirlendiği ya da öyle sandığınız sabah, sevmediğiniz yakışıklı bi popçunun şarkısını açmışsınızdır son ses, sabah sabah bir de eşlik etmeye kalkmışsınızdır sözlerini bilmeden ve gece yarısı temizlik yapan komşuya inat...

yapmayın, olmuştur sizde de gözünüzde biriken damlaları, gündüz kremine zarar vermesin diye olduğu yerde bırakma çabası, o sabah; çarşafın kirli olduğu, eksik uyandığın  o sabah...

sonra, aynı sabahın akşamı, bi yazı yazmışsınızdır, noktalama işaretlerine küfrederek, büyük küçük harf kuralına tecavüz ederek, biraz da bıkarak işte, anla...

yapmayın, sizin de huzurluyum dediğiniz günün ertesi hayattan bıktığınız olmuştur, üstelik sevmediğiniz, yeni yetme, yakışıklı bi popçunun şarkısı eşliğinde...

cem ben, bu da o ŞARKI

7 Ekim 2013

YALAN DEĞİL

Bi hayâlle sevişmekten, aklımdan geçen sorulardan, griye dönen karadenizden ve dahasından...

Bi zamandır, her sabah dilime dolanan şükrüme eklediğim "Bugün çok güzel şeyler olacak." umut cümlesinden yana umutluyum heyhat. Hiç bir şey olmasa da, "nefes alıyorum bugün de" ya da "Yine karadeniz de uyandım ne mutlu" ya da benzeri avuntu cümleleriyle, ama avunmak için değil inanarak girdiğim aydınlık günlere yürüme maceram iyi gidiyor, çok şükür...

Biliyorum, biliyorsunuz ve herkes biliyor kirlendiğimizi. Bi kağıda düşülen aşk notlarının, birilerinin defterinin arasına sıkıştırıldığı günler de geride kaldı, çok farkındayız. İki kişilik aşk ve dolayısıyla aşkın öldüğü de söylenebilir, ki, hepimiz aynı derecede sebebiz buna ya da en suçlu benim ne ala.. ama umutluyum, ama ömürlük bir yol arkadaşım olacağından yana üstelik...

Hani karadeniz' in yağmurunda, bi elimde şemsiye diğerinde fotoğraf makinesi, deniz kenarında martı fotoğrafı yakalamak için uğraşan, gözlerindeki sert ifadeyi yakalayamayan, bunun için yeterli teçhizatı olmayan ama inatla iyi bi kare yakalamak için uğraşan ve bunu başaran azmimi hayatın kalanına yaydım.. huzurluyum...

yoo yalan değil...

Pazar bütün çirkinliğiyle, "şunu özle, yalnızlığına kahret, kendi sessizliğinde boğul" deyip, bunun için gereken bütün malzemeyi önüme sermiş olabilir. Tam uykuya dalarken, birilerinin hayâli dudağımdan öpmüş de olabilir ve yan taraftan Nazan Öncel "Gitme, kal bu şehirde" diye bağırıyor olabilir...

yoo yalan değil, huzurluyum...

O fotoğraf karesini yakaladıysam ben, martıları ürküttüğüm halde... 

Ha o ilk cümle mi?  

Pazarın çirkinliği...

cem ben, yoo yalan değil, gerçekten...

29 Eylül 2013

VESAİRE

Ah neresinden başlasak kelimeleri yasaklamaya ya da hayallerimizi biraz daha yazmaya bilinmez. Umutlarımızı öldürüp, kâbuslara daldığımız pazar sabahına küfrederek de başlayabilirdik değil mi?

ya da

16' lı yaşlarda tutulduğumuz ilk aşktan...  Sonrası aşıklara saygıydı en çok, ne hazin. Satılık bi beden gibi, ücreti aşk gibi... kızmayınız...

''Hep sevilmek istedim, daha çok sevileyim istedim'' derken ağlıyordu birisi bu sabah televizyonda. Ne hazin, ne hazin ah ne hazin bi itiraf.

''Hep sevilmek istedim, daha çok sevilmek istedim''    belki de bütün suç bu!!

Ha ne diyordum, biz en iyisi aşktan yana umudumuzu öldürerek başlasaydık ya pazara, o zaman rüyalarımızda birazdan yıkılacak o evlerin içinde olmazdık bi ihtimal, kâbus olmazdı, durmadan uyanmazdık, terlemezdik, ağlamazdık vs.  Hem o zaman O. Veli' nin harbe giden sarı saçlı çocuğu da yine öyle dönerdi geriye kim bilir...

Ah neresinden başlasam yazmaya?

Dimağımda olan bütün kelimeler hücum etmiş boğazıma bilsen. Ha çıktı ha çıkacaklar id-ego-süperegoyu takmadan da anlamlı bi cümle olamayacaklar, ondan endişem.

Ah kimse bilmez neden pazarları böyle küfre bulanır kalırım, neden Sezen dinlerim en çok, neden telefonumu kapatır sonra açarım, neden dolaşırım odaları. Kimse bilmez pazar sabahları bi yanım yokmus gibi uyanırım da bir kaç güne ancak tamamlarım kendimi ....

Ah neresinden başlasak umutları öldürmeye v.s.

vs
vs
vs

cem ben, günlerden pazar, üstelik sonbahardan bir pazar!

27 Eylül 2013

OLDUĞU KADAR

Ben,
sabah güneşine yaslayıp sırtımı
yüzümde sakladığım hayatlar
ve sildiğim bütün eksiklerle;
sonbahara inat,
baş ağrısına inat
hayatın hüznüne inat,
yürüyorum aynı yolu.
...........

yol istemem, yol arkadaşı istemem, aşk istemem, meşk istemem...
huzur, 
hüzün, 
kadın,
erkek,
dost,
düşman,
arkadaş

is 
te 
mem..

karadeniz' in dalgası, biraz Sezen, kahve yeter ihtimal.
...
cem ben, olduğu kadar ve o kadarla yetinen.

23 Eylül 2013

HANİ NE YAPSAN..

Bünyeye bulaşmış bi kere, hani ne yapsan...

Şükür, şükür, şükür

Ama ya karadeniz' in dağları, en tepedeki kayadan seyrederek güneşin batışını ve bi elinde kahve, hafta başı, ay başı, yıl başı. hani hüzün...

Şükür, şükür, şükür

Sezen çalar fonda, şu bacağına vura vura söylediği şarkı, konser kaydı; geçer geçer, daha öncekiler gibi...  Ağıt gibi teselli ve geçiyor da bize hep bir şey kalıyor gözüm, sonra biraz daha birikiyoruz, en son patlarız belki, kim bilir. Hani bir de ne yapsan...

Şükür, şükür, şükür.

Yine Yasin-i şerif okuyarak başlar gün, saat başı uyanma seanslarını saymazsak. Hani hep olur, kaybettiğin bir şeyi arar gibi uyanırsın da bulamazsın, kaldı ki, ne kaybettiğini de bilmezsin. Bi eksiklik, bi çaresizlik, bi...

Şükür şükür şükür

İnsanın aklı ve kalbiyle olan mücadeleyi kazanması belki de mutluluk. Hani başladıysa kavga, hani yine yalnızlık çöktüyse, hani yine mutsuz bittiyse hikâye, hani yine en çok üzülen sen olduysan, hani kaçtıysan, hani bıktıysan kendinden, hani en çok sevilmek istediysen, hani...

Şükür, şükür şükür

Cem ben, bu da Sezen konser kaydı ( TIK )

17 Eylül 2013

A A A

A   aaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaa

A a, n' oluyor kuzum, ne bu hâl ve tavırlar. Gören de google' a bilimsel bi terim yazdı da, yarı çıplak insan fotoğraflarıyla karşılaştı iş yerinde sanacak. Değil mi efem...  Sapık potansiyeli çok olan ''sanal dünya'' eşrafından değilim yanlış anlamayınız, hani güzel bi beden görüp kafamı da çevirmem uygun şart ve koşulda ama bildiğiniz gibi değil durum....

O değil de, sırtını güzel bi manzaraya dayamış, ahşap masa üstündeki ince belli çay bardağı fotoğrafı gibiyim. Tavşan kanı, ona itirazım yok da bi starbucks, bir de bi önceki cümlede bahsi geçen fotoğraflardan dolayı ortaya kusabilirim, her an. Düşününüz nasıl pespayeee, nasıl hebele hübeleyim. A a,  o ayaklarını denize denize uzatmış insan fotoğraflarına hiç girmeyiniz, en azından ben girmeyeceğim. Kahve içiyorum, isterseniz...

3. sınıf, ahşap görünümlü hediyelik eşyalar satan sanal dükkanlara sardım bu ara. Bildiğin Çin malı evladım, dolayısıyla her açgözlü edayla yaptığım incik boncuk alışveriş sonrası, kendimi biraz daha starbucks' a hapsedilmiş hissediyorum da ne alaka...  Bak az önce, 20*20*24 ebatlarında ( cm olduğunu umuyorum, mm ise yandık :) ), bi süs havuzu aldım misal. Allah seni inandırsın fotoya baksan yapraklarından şarıl şarıl su boşalan bir bitki görürsün de için gider ama şu reklamlarda da diyor ya "geçen gün bi şapka aldım, inanır mısınız kafamda duruyor" cümlesini hatırlamadan edemiyorum. Umarım benim şapka da kafamda durur. Ne komik reklam ya :))  Malum japon stil modası vardı geçenlerde, bi hırka ( ya da yelek bilmiyorum, karıştırırım her zaman, kollu olandan işte ) beğendim gezerken, japon staylaaaa da bize gele gele gangam stayla gibi bir şey geldi, hehe hele o sivit ahahahaha, yakası omuzlardaydı, derin dekolte evladım, çok seksi :)))

Bir de sabah şunu fark ettim,  kravat takınca boynuna zorla kravat takılmış haylaz bi lise öğrencisi gibi oluyorum. Yaş olmuş 35, halaaaa bi haller bi bişi bişi...

BebeYim yazı baştan sona b.k gibi, ki "yazı" derken bile yanaklarımın kızardığını hissediyorum. Fakat yine de mevzuyu Güzin abla modunda nihayetlendirmek çabası içersindeyim;

Sevgili kızım, "sevgilim haftada 6 gün elimden tutmak istiyor" demişsin, ne diyeyim evladım bu zamanda böylesini bulmak zor, haftada altı ver elini kurtul ....

Şimdi tam bu noktaya "cem ben, bıdı bıdı " yazmam lazım da, bu cem mi onu bilemedim!! :))

16 Eylül 2013

MERHABA, CEM BEN

İnsan bi zaman sustuktan sonra nasıl konuşmaya başlar bilemiyorum. Hani klasik türk filmi sahnesidir, kör olan başrol oyuncusunun ameliyat sonrası gözlerindeki bandajların çözülme anı. Önce buğulu görür, siluettir insanlar da sonra "görüyorum, görüyorum" nidalarıyla netleşir sahne. İşte şimdi, parmaklarımdaki bandaj sökülmüş ve kelimeler silüet karşımda. korkmayınız, bi zaman sonra "yazıyorum" çığlığıyla girişeceğim mevzuya.

Aslında, ameliyat sonrası iyileşme sürecine girmiş "yazamayan adam" olarak, daha karışık, anlamlı gibi gözüken fakat anlamdan bihaber cümleler kurmak geliyor içimden. Bandajım çözüldü ya, o da olur haydi rasfgele...

Şimdi bak, bi Behçet Necatigil şiirinde, hani Selda Bağcan' ın da şarkı olarak söylediği, hani "sevgilerde" başlıklı şiiri, orda der ''Sevgileri yarınlara bıraktınız. çekingen, tutuk, saygılı. Bütün yakınlarınız, sizi yanlış tanıdı." işte tam da oradaki gibi. Hatta devamında "Bir bakış bile yeterken  anlatmaya her şeyi. kalbinizi dolduran duygular, kalbinizde kaldı" der hani.  Şimdi, aslolan bu paragrafta altı çizilen mısralardaki gerçeğimi saklamak. Hani "yazıyorum" dese bile, üstünü örtme hali.

Günlerden pazartesi, saat 10:44 ve hala kafamda sorular. Bi kısmının cevabı...

ya da

merhaba, cem ben...

1 Eylül 2013

EYLÜL

Bu sonbahara söz verdim, her şey güzel olacak diye. Şimdi bu kahrolası pazar yüzünden vazgeçmeyeceğim sözümden. Huzurumuzu bi sonbahar pazarında kaybettiysek de, şükrümüz sımsıkı elimizde çok şükür.

Bu sonbahar çok güzel olacak...

cem ben,

29 Ağustos 2013

KOLAY GELSİN SANA DÜNYA

Arada Sezen' den bi şarkı çalar en damarından; kolay olmayacak elbet üzüleceğiz diye başlar da, ihtimal ya fikrinize düşersem tutturun bi rumeli havası nda takılıp kalır düşünceler. Varsın olsun, çok zamandan kalma efkârımız yoklasın ara ara, ki, şükrümüzü sabitleyelim, olmaz mı?

Önceki gece görülen kabusun etkisiyle sarıldığın yorganın kıymetini....

İçinde yemek olduğu iddia edilen  koca bir tencere etrafında toplanmış ve elleri duada bi dolu insanın olduğu fotoğrafı gördükten sonra, üstüne ben ne yazsam, ne söylesem, ne kadar efkârlansam nafile. Üstelik günlük hayatın akışında unuttuğum, unutulmaması gereken fotoğrafları, sadece yazarken ya da durup düşünürken hatırlamak, kelimelerde ki kadar üzülmemek, az sonra dalacağın olağan zevk-i sefa halleri içersinde tablonun bütününden kurtulmak ne kadar sahtekârca ahh...

Oysa rüyanda kara dumana karışmış, önüne geleni yok eden fırtınanın ortasında kalınca yaşadığın korkuyu, uyanıkken ve bire bir yaşayan, sonrasında sonsuz uykuya dalan insanlar da var dünyada; hem de ne çok, hem de ne çok.. Çocuklar var, askerler var, siviller var, insanlar var ölen; hem de ne çok...

Daha dün akşam, televizyonda buzlandırılmış görüntü eşliğinde canlı canlı adam öldürdüler karşımda. Sözde sansürlenmiş görüntünün altından korkusunu gördüm, kaçma çabasını gördüm, acısını gördüm, hissedemedim ama gördüm. Son bi çabayla, imkansız uzaklığa ulaşmak için, yuvarlanarak, çabalayarak ve daha yarı yola ulaşamadan, kafasına aldığı bi kurşunla....

Sonra;

Üslerde hazırlık var, masum insanları kurtarmak için masum insanları öldürecekler. Yok pardon, sivile zarar gelmez askeri üsleri vuracaklar. Bi düğmeye basıp, uçakları havalandırıp, bir ya da iki pilot eşliğinde, bombaları şehrin üstüne yağdırarak masum insanları kurtaracaklar!!!

Kolay gelsin dünya, kolay gelsin şeytana bulaşmış insanoğlu sana...

cem ben

27 Ağustos 2013

MANEVİ EVRİM

Ah bebeYim, hayat zor bi süreç bilirsin. 

Hayatın süreç olarak betimlenmesi hiç hoşuma gitmedi şuan. Problem cümle yapısında aslında, anlamsal bi karmaşa olduğunu düşünmüyorum. Kaldı ki cümlenin kuruluş amacı tamamen sonradan yazılabilecek cümleleri desteklemek. O zaman görevini başarıyla yerine getirdiğini söyleyebiliriz değil mi?

Detayına girmeyeceğim ilk cümlenin, bunu beklemeyiniz, üzülürsünüz. Bu da sizin sürecinizi zorlaştırır, ilave üzüntü... peh.

Hani "maksat yazmak" mantığıyla girdim belki de mevzuya. Dolayısıyla, hafif şiddette bi hortum olayı oluşmuş olabilir aklımda.  Düşünceler = deniz, karmaşa = hortum denklemindeki uyuma bi bakın, şahane. Bu da, neticelenememiş, neticelenmiş olsa dahi anlamını tamamlayamamış, yani anlamlanamamış cümlelerin oluşumuna ve dolayısıyla, blogu ve dahi beni adam yerine koyup okumaya meyletmiş insanların bu keyfinin içine etmeye vesile olabilir. Bütün bunların olabilitesi var, olabilmiş olayların içindeki insanlar da haklı olabilir -ben hariç - ama hiçbir şey, bu yazının en başında girdiğim ruh halinden beni çıkartamaz; ehl-i keyf...

Dün hariç, geriye doğru üç gün, ortalama üç saat uyku uyumuş, uyanık olduğu zamanların da büyük çoğunluğunda ya otomobil kullanmış ya da bir şey için koşuşturmuş bi adam duruyor karşınızda.  Gerçi ne gerek var şimdi bu kadar somut özele ki. Kime ne...

Bi zaman önce başladığı "akışına bırak yavrum, gör bak nasıl güzel hayat" şeklinde cümleleştirebileceğim hayat düzeneğim tıkır tıkır işliyor. Gerçi yaradana sığınmakla başladı her şey, devamında da aydınlığa giden yolun bu olduğu kesinleşti aklımda. Hani entel osun diye kurduğumuz "hayatla kavga etme arkadaş üzülürsün" ün gerçeği; "Allah' a karşı gelme arkadaş, ona sığın"  minvalinde bir şeydir. Geri kalmış ülkelerde ya da topluluklarda din mevhumunun yorumlanması bi acayiptir. Genel anlamda ürkek ve itaatkâr olan bu gibi topluluklarda "farklı" olabilmek için bu itaat merciine itaatsizliğe meyleder akıl, o zaman entelektüel olur kişi malum.

"Ya işte sen bu son paragrafı karmaşasından kurtarıp, afili bi yapıya çeviririsin, aslansın kaplansın." der, bi üstteki karmaşayı direkt sizin üstünüze yıkarım. Hatta sonrasında "huzurunuzu kaçırmayınız çok düşünüp" der ve susarım...

cem ben, manevi evrimiyle mücadele halinde


22 Ağustos 2013

EKSİK HAYAT KAHRAMANI

Güne Allah' ın adını anarak başlayıp, aklına düşmemesi gerekenler aklına düştükçe biraz daha yaradana sığınan, dua eden, hak edip etmediğini bilmeden ama kendince aleyhine kararlar alarak ve yine de dua eden...

08:30 sularında Yasin okuyan, namaz kılmayan ama inanan, bazen yaradanla kavga eden ama inanan, acı çektikçe kızdığı zamanların üstünü örtmek için dua eden...

En damar Garou ya da klasik Metallica şarkıları eşliğinde spor yapan, spor yaparken ve müzik dinlerken dahi dua eden; şükür şükür şükür şükür...

Bir küsür yıl, bir çok organına bulaşmış kanserle mücadele eden ve geçen bahar hayatını kaybeden, son nefesine az kalan zamanlarda dahi, "buna da şükür." diyen, o iki yandan örgülü uzun saçlarını tepede toplayan büyük kadından feyz alıp;

Şükür şükür şükür..

Bakma gözlerindeki umutsuzluğa sen, üstelik saf umutsuzluk değil o, baksana kenarında hüzün de var ki iyidir, bu iyidir. Neticede insan işte, birilerinin "senin etrafında olacak kişi ne kadar şanslı" diye ödüllendirdiği insan ama... iş öyle değil...

Bizim kuşak da yorgun bilirsin, o da bilir, aslında herkes bilir. Avrupaya yakın bi anadolu ilçesinde yetişip, toplumsal yapıya en başından karşı bi adamın, kendi içinde yetiştirdiği "ötekileştirildiği" ruh halini aşmak ve bi zaman sonra yine aykırı hareketler içine girmekten korkmak ve korktukça aslında olamadığını fark etmek... Başkalarının istediği bi hayatı yaşayan, gömleğinin altına sakladığı ve onların ahlaksız saydıkları her şeyi, önemseyen ama bir gün önemsediklerince katledileceğini de bilen...

Her sabah ve de akşam, yaradana biraz daha sığınan ama gün içinde eski günahkâr hallerinin ara ara yokladığı...  her şeye rağmen şükreden, eksik hayat kahramanı...

Şükür şükür şükür...

Bu aralar, instagramda bi takipçisi sayesinde öğrendiği Rosey' in Love şarkısına sarmış durumda bir de...

cem ben, eksik hayat kahramanı.

20 Ağustos 2013

GÜNAHKÂR

Çok günahkârım heyhat..

Bi çoğu düşünce boyutunda ve Yaradanla girdiğim tek taraflı sorgulamalarımda belki; hayatın sunduklarından ve sunmadıklarından yana vs.

Kaldı ki vicdan boyutunda her zaman aynı tonda acı çekmiyorum, bu daha elim. Ayrıca düşünsene, dünyada oluk oluk kan dökülüyor, keskin nişancılar kalabalık meydanlarda tek tek insanları öldürüyor. Kendi halkına savaş açıyor diktatörler ve böyle bi dünyada, sadece içinde bulunduğu karanlığından dert yanmak, bunun için hayata küfretmek ne kadar vicdani... Çok isterdim, herkes için aynı şiddette üzülebilmeyi ama sanırım boynumda bir halka ya da bu çok ağır olur, bi sis bulutu biraz daha şiddetli, soğuk ve siyah bi sis bulutu etrafı görmemi engelliyor. Sebebi her neyse ya da kimse bilinmez lakin son zamanlarda, aklımdan geçeni ve içinde bulunduğum garabet hali özetleyen bi Osho söylemiyle aydım tekrar;

"Sadece şefkat iyileştiricidir, çünkü insanın içindeki tüm hastalıklar sevgi eksikliğinden kaynaklanır"

Varın suçluyu siz bulun benim eksikliğimden sonra. Velhasıl çocukluk ve ilk ergenlikten sonra, kişiliğin üstüne koyabileceğin çok bir şey yoktur, bunu başarabilsen de sadece üstünü örtmekle yetinir, bi zaman sonra geçmişle olan kavganın ortasında bulursun kendini..

Yalnız şunun da çok farkındayım, yazacağım hiçbir şey, üreteceğim hiç bir bahane şu gerçeğin üstünü örtmeyecek;

Düşündüklerimden ve belki de yaşadıklarımdan dolayı çok günahkârım be arkadaş...

Hayko Cepkin Paranoya şarkısına kapıldım ben yine, siz de dinleyiniz. Bu yazdıklarımı ve benim kendimle olan kavgamı ve yaradana olan dik başlılığımı, sonradan yaşadığım pişmanlığı vs çok iyi özetliyor, klibini de izleyiniz..

cem ben, bu da aslına yakın bi yazı.

15 Ağustos 2013

BU BİNANIN TAMAMI KOMPLE SATILIKTIR!

"Bu binanın tamamı komple satılıktır"

Yukarıda yazılan ve başlığa sebep olan ilanı, bahsi geçen binanın duvarında gördükten sonra vazgeçtim intihardan. Heeeyyyy, küçümsenecek bi bakış değil bu, tebessümünüzü cebinizde saklayınız. Açıklayacağım, ama önce rastgele... hopsss

Hediyelik eşyalar arasına karışmış, kulağı küpeli, takım elbiseli dövmeci dükkanı arayan biçare akıl ve hatta mümkünse olacaklar bu akla çare, umut...  Hani bıraksalar, sakalı saçı da karıştıracağım ortaya da, dört duvar arasına hapsolmuşum, ne acayip. Sonra sizin memlekette kol düğmesine uygun küpe arayan bi zat-ı muhterem olmayabilir, bıraksalar sol koluna yapılması muhtemel "vicdan, ilahi bi takiptir" özlü sözünün rengini bile değiştirir durmadan, maksat çıplak kalınca baksırına uysun rengi heyhat...  

Bakma biz çiçek abbasla, kemal sunal' la aydığımıza, bi zaman sonra yeni yetme sevdalara düşebilir insan aklı. Şimdi, andropozun vuku bulma şekli de değişmiş olabilir; 
laciver takım üstü lacivert küpe ve yeşil taşlı kol düğmeleri, ha sağ omuzdaki dövme ki şimdilik çoğu hayâli..

"hediyelik...." diye başlayan, ilk cümleyi saymazsak ikinci paragraf başının, ilk paragrafla alakası olmadığını söylüyorsun ya, çok yanılıyorsun. İlk paragrafla vazgeçtiğim intiharı destekleme şeklimdir kalanlar. 

Ha o mu? 

"komple yi kendi hemcinsi olan tamamı ile aynı cümlede yanyana kuran, ve "düşün ki nasıl satıyor herif binayı, bacasına kadar" hissi uyandıran bu mantığın bile elini kolunu sallayarak gezdiği bu hayatta, benim bazı şeyleri nihayetlendirmeyi düşünmem ne kadar sığ olur dedikten sonra başladı ikinci paragrafım.....  

sonra; 

kulağı deldirdikten sonra bi hafta kulaktan çıkartmamamız gereken küpeyi, küpenin yasak olduğu bi işte çalışan vatandaş nasıl gizler? 
Şimdi ki sorumuz bu..

cem ben, bu da son halim : )

13 Ağustos 2013

YOLLU

Adaleti gibi, yer yer sağanak yağışlıymış dünya. Kaldırım gülü kaderim, toz pembe hayallerim ve bekâretini bozmamış gençliğim; topunuzu bi tenhada sessiz sessiz öpebilirim.

Fotoğrafını çekmiş durumun yoldan geçenler, yaşadıklarının adı kesin fahişe de , soyadı ve doğum tarihine karar verememiş ahâli. Nasıl ahlâksız, nasıl ahlâksızzzz, nasıl ahlâksız hayalleri, ah bilseniz... 

Du bakalım bi, bütün köylünün üstünden geçtiği gecenin sabahı, yine aylı köylü tarafından "yollu" ilan edilen ve hatta sonraki günün akşamı "madem yollu" mantığıyla devam eden bi hayatın başkahramanı, heh o yollu gibi, hatta o yollu... 

Bak şimdi, benzer taktiklerle bir şeyler karalamaktan sıkılmış, hatta kendinden sıkılmış, bi saniye hayattan da sıkılmış ve dahi ölümden korkmayan, kalp krizi riskine karşın mutlu olan ya da karadenizin dağlarının tepesinden bakıp eteğini hayâl eden bi faninin, bütün bu son paragrafta yazan ruh halini hissedip okumak lazım yazılanları, ki benim hafzalamda sıtma krizine yakalanmış bi meczup gibi titreyen ve bu karmaşada kelimelere tutunan bir zat-ı muhterem canlanıyor.  Ne garip, ölürken canlanıyor üstelik, âlâ...

Bi bayram kalabalığı sonrası, yalnızlığa saplanıp kalan, memleket sevdalısı olmayan lakin boğulacak gibiyken kardeşlerini toplayıp bi yerlerde çay-kahve keyfi yapan ve bu durumun yabancısı bi bünyeden sonra elbet, bugüne kadar yalnızlıkla orgazm olmayı becerebilen bünyeyle anlaşması zor ya da zaman alır... Kaldı ki hiçbir zaman, memleket sevdası, adım adım anadolu vs modunda yaşayamamış........

Boşverin onu bunu da, Mabel Matiz dinleyin sİz, benim yerime de; peruk gibi hüzünlü...

cem ben, bildiğin yollu

6 Ağustos 2013

SONRASI YASAK

Sonra ben hep kendimi konuşurken yakalıyorum; evde, yolda, yemek yerken, ezan okunurken, yatarken ve dahi uykuda...

Sonra ben hep kendimi seni düşünürken yakalıyorum; duşta, mutfakta, salonda, kapı eşiğinde, pencere kenarında, tekli koltukta, yatakta ve dahi konuşurken...

Sonra ben hep....     İyi geceler


cem ben, sonrası yasak...

30 Temmuz 2013

MUTLU OLUN LAAAAAAAAAANNN

Kuş gibi mutlu uyanma planları yaptığı gecenin sabahı "kuşlar mutlu mu acaba?" sorusuyla yüz yüze gelen bi fani olarak, sonradan kendilerinin hafifliklerinden  ve hafif olanın mutlu olacağı ( o yağ reklamlarında da olduğu gibi ) tezinin doğruluğundan şüphe duymadığımın altını çizmek isterim.

Geceden hazırladım bünyeyi, bi arkadaşımın da desteğiyle. Artık "Körler sağırlar birbirini ağırlar." durumu mu dersin, "Kedi şeyini görmüş ne büyük yaram var" demiş mi dersin bilemem. Hoş ikincisinin realiteyle çok alakalı olduğunu söyleyemeyiz, değil mi?  Velhasıl konuşma kuşların mutluluğundan yana olunca ve psikolojiyi ve düşünce gücümüzü bu yönde ayarlayınca kuştan geri de dönemedik. Güçlendirilmiş düşünce güçlendirilmiş düşüncedir, hadi bismillah deyip daldık mevzuya. Öyle bi gaz ki anlatamam, kuşlar mutsuzsa onları da mutlu edecek potansiyele sahibiz çok şükür. "Düşüncelerin gücü adınaaaa" diye bağırmamıza bakar mevzu, o ülkenin doğusundan ben batısından bi haykırdık mı arada mutsuz canlı kalmaz alimallah.

Korkun mutsuzlar, savunun depresifler. Mutluların dostu, mutsuzların düşmanları geldi...    heeeeyyyttt..

Malumunuz bayram da yakın, bayram iyidir hastır eller öpülür şekerler paralar alınır vs durumunu geçeli çok zaman oldu. şimdi ki mutluluğumuz "İZİN" mevhumundan yana. Dolayısıyla ve dolaysızlığıyla ve el ve dil çabukluğuyla ve bi dilekçeyle bayram öncesi 3 günü de birleştirip tatile çıkıyorum cuma itibariyle. Tatil derken, bildiğiniz bayramda olunması gereken yer; baba ocağı...

Velhasıl üst paragraftaki detayın ana konumuza olan etkisi, bünyede oluşan iyi hava dalgasına ilave gaz durumudur dostlar. Sabah erken kalkmak ve dolayısıyla akşam 22:00' da uyumak yok. Ramazanın son 3-5 günü biraz daha dinlenerek geçecek ne ala.

-Daha önceden söylememiş miydim 22:00' da yattığımı, şaşırmış adam... Hafta içi o saatte yatarım ki, tahminim tavuklardan bi tık öndeyim bu konuda. Ben de böyle mutluyum arkadaş, banane.

Mutluluk-kuş-tavuk.. işte bu üçü arasındaki bağlantıyı da senin kurman gerekiyor....

düşüncelerin gücü adınaaaaaaa, mutlu olun laaaaaaaaaaaannnnnn ..

cem ben, kuşlar kadar mutlu

29 Temmuz 2013

SON YAĞMUR

Rüyalar rüyalar rüyalar....  
Kan revan içinde gün, yastık terli, yastıkta kan.  

Nasıl hüzünlü ve dahi acılı bi sabah, mahşer yeri kalabalığında kaybolmuş kişisel çığlıkları. 
ve son yağmur dün yağmış, yıkanan yıkanmış yıkanamayan leş, 
yıkanamayan leş...
yıkanamayan leş... 
atın kargalara...

Aynı telaşa bağlanmış ya dün;
çabuk çabuk, şapır şupur yemiş insanları karanlık.

Rüyalar kan, rüyalar karanlık, rüyalar sen...
Kan revan içinde gün, yüzü terli, gözünde yaş...
ve son yağmurda ıslanamayan arkadaş; 
atın kargalara atın kargalara, çabuk çabuk leş kargaları, şapır şupur karanlıkta...

cem ben, yıkanamayan leş

25 Temmuz 2013

YASAK(SIZ)

"Yasak" diye başlayıp hayatını kan gölüne çevirmiş heyhat. Yedi düvel duymuş ahını, acısını, feryadını da...
Üç noktaları bitmedi, durdu söyledi, söyleyemedi sustu da, üç noktaları bitmedi... Anadolu' da ağıt yakan bi nine gibi olduğu yerde, diz üstü ve döve döve dizlerini; yasak, yasak...

Kaldırım gülü gibi ruhu, bakma kabadayılığına. Bi adım ötesi kötü yol, bi adım ötesi vesika, bi adım ötesi  fahişe...  

Ah söyleyip söyleyip işittiremediği sesler ve anlamlar ve hayatlar; gizli saklı, bodrum katı aşüftesi. Bir de sakızı var, love is, çilek ve portakal aromalı...

"Bizim eski sokağın bi yanı ana yol, diğer yanı yeşil bi bahçe gibiydi" diye başlayan hayalleri arasına karışan o patlayan sakız sesi ve karşısındaki aynada duran yabancı...  Ruju yok, rimeli yok, allığı yok ama bi zahmet temizleyiniz şunun suratını..

Ah yasak... Hangi gece özgürlüğü tatmış, aklında. Sonrası vicdan, susmayan o vicdan, yasağa hasret bırakan vicdan da, büyüdü ve kirlendi..  Bak hele, vicdanı susmuş bi yasaklı gövdenin sahibi var, itin uçurumdan öteye...

Kaldırım gülü gibi ruhu ve bi adım ötesi yok, bildiğin kötü yolda bedeni ve vesikalı
ve fahişe
ve yasaksız...

cem ben, yasak(sız)

23 Temmuz 2013

ÇOK ŞÜKÜR

Dünyadaki kişisel gelişim kitaplarının çoğu mutlu olmak üzerineyse ve "mutsuz olmanın yolları" ya da " mutsuz olmanın 10 altın anahtarı" adıyla satışa sunulan bi kitap halihazırda yoksa ( ya da ben bilmiyorum ), bu dünyanın işleyişiyle alakalı bi problem vardır arkadaş, kim ne derse desin. Biri çivisini mi kontrol edecek, dönüş hızını mı ayarlayacak bilmiyorum, ama bi dur, çüşşşş, ohaa vs gibi kaba bi söyleme ihtiyacı olduğu kesin.

-Sabah sabah ne kadar kabasınız bayım; çüş, oha vs.-

Şu aralar ki düsturum, yatıp kalkıp şükretmek üzerine aslında. Bi manyak takılıyor peşime, hayatımı zehir ediyor, defol git diyorum hala ötüyor bır bır ama ben şükrediyorum. İş yerinde bitmeyen sorunlar yaşıyorum ama işim olduğu için şükrediyorum. Yalnızlıktan dem vururken, hayatıma karışan birinin olmamasına şükrediyorum vs. lakin, mevzunun Yaradanla alakalı olmadığı kanısındayım. O dünyayı ve dünyadakileri kendi haline bıraktı, akışa çok müdahale etmeden ''bakalım nereye kadar harcayabilirsiniz ganimeti'' diye bekliyor sanırım. Hani bi  sınavsa bu dünya, sınav görevlisinin zorda kalan öğrencilere ipucu vermemesi gibi belki de.. Kendi çabanız ve bilginizle... Hadi buyrun, süreniz belirsiz...

Şimdi "Kim dünyanın çivisini kontrol edecek arkadaş?" diye sorulabilir, ancak bunun cevabını ben de bilmiyorum. Bütün Amerikan macera filmlerinde, Amerika başkanı dahil herkesi seferber eden ve dünyayı kurtaran o baş kahraman ve koyu tenli yardımcısı mı( bu hep böyledir; ilk adam açık tenli diğeri koyu tenlidir. Politika yapıyorlar kendilerince) gelir yoksa dünyaya çarpacak göktaşını bi Amerikan üssünden havalanarak vuran 3-5 kahraman pilot mu gelir kurtarır dünyayı bilmiyorum. Kaldı ki biri bana bu ihtimalleri sunsa, aha battığımızın resmidir der, kendime sığınak arardım. Malum ülkenin müdahaleleri filmlerde ki gibi sonuçlanmıyor çoğu zaman; Irak, Afganistan, Lübnan vs.

Neyse, lafı uzatmaya kalksam çok da iyi uzatırım da günlerden salı, aylardan ramazan malum, yormayacağım hassas bedenimi ve sizi... Sizden ricam, etrafınızda dünyanın çivisini kontrol edebilecek ve rayına oturtabilecek birileri varsa, derhal kendisini göreve davet edin zira aklımın ve kalbimin zorlandığı zamanlar hiç çekilmiyor şu ara....

Belki de çözüm ŞU şarkıda olduğu kadardır, o kadarcık. İnsanlık için zor, teorik olarak basit...

Ha bu dünyada insanları canlı canlı yakıyorlar hala ve tüm dünya sadece seyrediyor, biliyor musunuz?

cem ben, çok şükür

22 Temmuz 2013

YÜKSEK ve BİRAZ YANKILI

Yüksek ve biraz yankılı bi ses, belki de son sesiyle, hani avazı çıktığı kadar başka dünyanın gerçeğini haykırıyordu kadın;

" Benim bu dünyadan alacağım var... "

Kezzap atılan kadın, yok hayır daha sonra ki dönemlerden şu roman olan belki ya da bilmediğim bi beden ve ciğerden gelen acılı bu ses, bi ses...

Sen kimsin? 

Siyah giyinmiş gecenin koynunda ya, beyaz bi fular iyi giderdi boynuna. Şu çalan şarkıların sesini kısıp, daha oynak bi melodi de bulabiliriz değil mi?

Pardon... ki, çok klasik bi söylemdesiniz. 

Sonra şarkıların damarını keşfetmiş ruhunuz. Nasıl kan pomplıyorlar beyninizi, beynine, nize, nine, ninni.. e bebeğim e e e hımm hım mmm mmm....

Yüksek ve biraz yankılı bi ses, hani avazı çıktığı kadar;

Başım ağrıyor, susunuz...

cem ben, bu da saçmalıklarım.... yüksek ve biraz... zzzz

19 Temmuz 2013

HAYAL KURBANI

Lacivert = biraz hüzün, biraz huzur, biraz Karadeniz.......................................

Durmadan yazan, durmadan okumayan, hiç okumayan, hayata küsen, hayatla barışan, aksi, nalet, uykusuz bi adamın...

Hayâl kurbanı, hayat kurbanı, heybetli, maharetli, becerikli, bol pışpışlı, az...........

Sarı var bir de, yaz ortasında üstelik ve hiç utanmadan, sonbahara inat, o sarı saçlı çocuğa inat; hani Orhan Veli' nin, hani şu harbe giden, hani şu dudaklarında deniz kokusu, hani şu kirpiklerinde tuz olan......
....

Şehrine hüzün yağdıran çocuk, o esmer, kapkara teni belki ya da güneşten, sonradan... Sezen çalıyor bu şehrin bütün sokaklarında, çığlık çığlığa bi ağıt var üstelik sen de duyuyor musun?

...................

Ha bir de;

Karadeniz' e yağmur yakışıyor en çok, biliyor musun?

cem ben, hayal kurbanı...

16 Temmuz 2013

huzursuz bacak ile tükenmişlik sendromunda kaybolan, bitap, bitkin ve avare bi gereksiz adam

Hiç orjinal olmayacağını ben de biliyorum birazdan yazacağımın. Eminim içine düştüğüm durumla mücadele eden bir çok insan vardır gerek sanat dünyasından, gerek edebiyat dünyasından, grek tiyatro dünyasından, grek uygarlığı M.Ö. 4 ve 5. yüzyıllarda...  Aman, konular karıştı bi harf eksikliğiyle..

Neyse sayın ve sevgili ve kıymetli arkadaşlarım, takipçilerim, hayranlarım, ablalarım, abilerim ve dahası! ben tükenmişlik sendromuna yakalandım sanırsam. Bakayım, evet...
hmmmm... nabzım yavaş atıyor
evet... bakışlarım da donuklaşmış.. kesin kapıldım bu ünlü hastalığına.

Hani "hoşgeldin yaaa ramazan" diye mevzuya girip, Allah günahlarınızı affetsin a dostlar şeklinde nihayetlenecek bi yazıyı yazabilirim elbette -düşünüyorum o kadar tükendim mi?- evet, yazabilirim lakin benim üzerimde sığ durur, dar gelir gömlek, kolumu hareket ettiremem. Gerçi ramazanın da etkisiyle, sabahları aynaya baktığımda Kemal Sunal ve hababam sınıfını anımsamıyor değilim, dolayısıyla bana -en azından beden olarak- dar gelecek bi gömlek ancak çocuk reyonundan alınmış bi gömlek olur. Sen oruçlu oruçlu her gün 1-1,5 saat spor yaparsan tükenirsin tabi ki evladım..

O değil, umudu da öldürdük bi alt yazıda, elimize kala kala....   neyse : )

Velhasıl, olayı toparlayacak olursak -ki ben bunu yapabilecek tükenmemişlikte görmüyorum kendimi- yazamıyorum sevgili büyüklerim, saygılı küçüklerim, kelimeleri de böyle severim, atlarım, zıplarım susarım, öperim ve giderim.

cem ben,  huzursuz bacak ile tükenmişlik sendromunda kaybolan, bitap, bitkin ve avare bi gereksiz adam.

15 Temmuz 2013

UMUDUNU ÖLDÜRDÜ

Şehrin karanlık noktasından bi keşiş fırladı soluk soluğa, kan ter ve ağzında titrek bi kelime;
ölüüüyooorrr, ölüüüyoorr.  
Bakışlarında korku, üstü başı çamur,
ölüyooorr, ölüyoorr

Karanlığında kaybolmuş gibi aklı. Ve olduğu yerde, ayak diretmeden teslim olmuş yaradana. Ama,
ölüyooor, ölüyoor  
ve bakışlarında hala korku,
ölüüüyoooor ölüüüyooor   

ve son ses;

umut...

cem ben, umudunu öldürdü.

11 Temmuz 2013

ÖTEKİ(LER)

aslında istediğimiz tek şey; 
derli toplu,
 ahlaklı, 
bir şey yaşamak...

Sizin kötü yolunuza düşmeden önce....

cem ben, öteki...

8 Temmuz 2013

SAAT BAŞI YALNIZLIK

Gece gündüz duada. 
Besmele ile başlıyor güne ve iyi gelecek duaları sıralıyor arka arkaya. 
Dua ediyor, lütfen...   

huzur...

Ardından sönüyor şehrin ışıkları, güpegündüz. Efkarlı şarkılar çalıyor durmadan ve şehir ağlıyor, durmadan ağlıyor...   

Dilinde bi dua, gözünde yaş ve ışıksız, ve şehir, ve suskun...

ve umut...

Sonra uykulu, sonra uykusuz, sonra güpegündüz gece,
ve saat başı yalnızlık
ve dakika başı yalnızlık
ve saniye başı yalnızlık
ve bir ömür...

ve dua ediyor, lütfen...

Huzur..

cem ben, ve saat başında yalnızlık. 

3 Temmuz 2013

GÖLGELERİN GÜCÜ ADINA

Günlük, haftalık, aylık, ömürlük;
seyirlik...
Ve bütün hikâyeler aynı sonla yazılmış gibi.
Gölgelerin gücü adına, bütün insanlık mutsuz şimdi.

cem ben, 27 haziran 2013

1 Temmuz 2013

ÇIKMAZ

Seyir defterini açıp maviye karşı. Rotasından sapmış saflığın peşine düşmüş bildiğin kötülük. Sonrası kelimelerde kaybolmuş adam ve secdeye varmış içindeki şeytanla.

Sonuç;

kimin kime benzediği muamma ve bu muamma çıkmazında kaybolmuş bi zaman...

Şimdi sahte meleğinin kanatlarını çırp adam ve çıkmazda kalan zamanı iyi görünümlü kötülüğünle alt et.

cem ben, yeniden..


15 Mayıs 2013

NİYE BÖYLE ANNE?

Kapı arkasına sıkıştırdım ben hayallerimi ya da anahtarsız bi sandığa, bilmiyorum. Tabiri de caizdir mutsuzluğumun ve dahi ulu orta bağırır sözlerim duyana.

Ahmet Kaya çalar dur durak bilmeden ve hep aynı soru yükselir karanlıktan karanlığı; niye böyle anne?

Ve aynı tonda çaldıkça o şarkı, bütün şehrin hoparlörlerinden farklı anons yükselir sanki ve bi kum fırtınasına yakalanmış çöl gibi kalakalır aklım. Yetişiiiinnn!!! kalabalıkta kayboluyorum...

Utanmasam, inandıklarıma ters olmasa, korkmasam cehenneminin ateşinden yaradana küseceğim, umudumu keseceğim olan bitenden...

Ve aynı tonda yükseldikçe o şarkı, aynı kaldırımlarda sürüyorum ayaklarımı ve bütün çakıl taşları, kaldırım kenarı tezgâh malları, alalade çiçekler, kasap önü kediler, ayak uçlarım, yanımdan geçenler, kadınlar, erkekler, hepsinde aynı çıkmazı görüyor gözlerim, ve bekliyorum bilinmezi, unutulmuşu, unutulmaya çalışılanı...

Belediye anons geçiyor sanki "mutsuzlar şehri terk etsin" ve alnıma kazınmış mutsuzluğuma küfrediyor bi grup kalabalık, anonsa dem vurup siktiri çekiyorlar peşi sıra. Adım attıkça yerimde sayıyorum, bütün küfürler bitene kadar; adım attıkça yerimde sayıyorum...

Ahmet Kaya çalıyor dur durak bilmeden ve hep aynı soru yükseliyor kapı arkasına sıkıştırdığım hayallerimden; niye böyle anne?

cem ben, nerden bileceksiniz...

13 Mayıs 2013

KARADENİZ SARHOŞU

Bi fırt bulut çektim ciğerime, 
tutmayın beni karadeniz sarhoşuyum bugün. 

cem ben, günlerden bulut

8 Mayıs 2013

YA SONRA

Sonra..

Bütün çaresiz zamanlarda olduğu gibi "sonra" diye başladı hikâye. "Unuttum" dedi mahzun ve mahçup, gözleri yerde, yarı kapalı, ağlamaklı...
ve titrek sesi ile...

Geçen yaz düzenlediği, bu bahar iç çeke çeke seyrettiği, evin sağ yanındaki çiçek bahçesindeydi. Aslında yalnızdı, aslında kalabalıktı, aslında "Unuttum" demişti ve bitmişti hikâye...

Ve uzun zaman olmuştu şiir yazmayalı, Orhan Veli okumayalı da... Önceki gün düşmüştü aklına, ve yine;

Bakakalmıştı giden geminin ardından
Atamamıştı kendini denize dünya güzeldi
Serde erkeklik vardı ya hani, ağlayamamıştı*

Sonra..

Bütün çaresiz zamanlarda olduğu gibi bitti hikâye. "Unuttum" söylemine kendi bile inanmadı

ve mahzun, ve mahçup
hatta hikayesiz,
hatta 
..

Sonra...

cem ben, ya sonra

(*Orhan Veli Kanık, Ayrılış )

6 Mayıs 2013

ŞEKİLSİZ

Şehre ne bir film gelmişti ne de güzel bir orman olmuştu yazılarda. Kemal Burkay yazdığında ve Arto Tunçboyacıyan şarkılaştırıp, Sezen albümüne okuduğunda, okurken vs zamanlarda bilmezdiler ve bilemediler de;

Şimdi, fotoğraf makinem yokken, martıları deniz kıyısı kayalıklarda huzurla yakaladığımda, yandaki çay ocağında avaz avaz gülümse diye bağırdığında Sezen, aklıma geçmiş zamanlar düşmüşken...

Gençken, karmakarışık saçlarım alnıma düşmüşken, ilk aşkı tattmışken ve acının dibine vurmuşkan, sabahın körü, muamma bi şehrin kirli deresine karşı kadehimi kaldırırken ve deresini biraz daha kirletmişken...

Çocukken, demir kapı arkasındaki hayatları tanımamışken, martılar yokken, denizi görmemişken, o büyük erik ağacının altında ve yan komşuya karşı utanma duygumdan sıyrılamamışken ve bi baba tokadı yememişken olur olmaz...

Doğmamışken.........

İmkansız umudun şekillendirdiği bi hayat okudunuz...


cem ben, alabildiğine şekilsiz


3 Mayıs 2013

NAPÇAN BE ÇOCUĞUM DÜZENE UYACAN, MECBUUUR

Mevsim olmuş neredeyse yaz, ağaçlarda çiçekler yerini yapraklara bırakmış ve arılar ve arılar vız vız vız arılar vız vız vız diye çalışmışlar. Castın Biğbır gelmiş ülkeme, sürünmüş yağı çıkmış meydane, yeni yetmeler bi akıl tutulmasıyla, iradesini bırakmışlar hare hare, pare pare.

Bak üstteki cümleleri alt alta yazarım, bi oynak alt yapıyla Tarkan şarkısı yapar castın biğbır' a okuturum, dünyada patlar o şarkı, öyle ki yani.

Dün tivitıra "Zamanında evlensem castın biğbır hayranı bi kızım olabilirdi, iyi ki evlenmemişim" diye bi tivıt atmışım, nasıl göğsüm kabarmış, kendimle gurur duymuşum. Heytt bee nasıl entelektüelim, nasıl kültürlüyüm, nasıl doluyum, oyum, oylum oylum selvi boyluyum....  taaa ki "burda fener maçı var, adam burç yorumu tivitliyor a...." şeklinde ve kim tarafından atıldığını hatırlamadığım bi tivitle karşılaşıncaya kadar. Adamda nasıl bi akıl tutulması varsa, futbolun fallardan-burçlardan daha mühim bir şey olduğuna kanaat getirip, futbol değilde burçla ilgili tivit atana küfretme hakkını kendinde bulmuş. ne güzel memleket değil mi?

Ha bir de, "adamın adının önünde T.C. yazıyor adam Benfika' yı destekliyor a......" diye bir tivit var ki sorma gitsin. Bu ülkeye olan sevgiyi Fenerbahçe ( ya da başka bir futbol takımı)' ye indirgemek ve karşıdakini vatan haini ilan etmek kimin ne haddine yahu. Castın Biğbır' la aynı gün konser verecek olan İsmail YK konserine gitmeyen kişiyi vatan haini ilan etmek kadar vahim. Hoş biz alıştık artık yerli yersiz hain ya da vatanseverler ilan etmeye...

Ayrıca seslendirdiği reklamlarda, programlarında sürekli eleştirdiği adamın (castın Biğbır ) konserine bilmem kaç beleş bilet hediye eden ve gençleri konsere davet eden adamın ( Okan Bayulgen) başına gelen de olsa olsa Allah' ın sopasıdır. ha bi ihtimalde hayatın insana, "çok konuşma adamım, para insana istemediğin şeyler yaptırabilir." uyarısı da olabilir. Allah sonumuzu benzetmesin.

Velhasıl sevgili dostlar, günlerden cuma ama bi haftadır doğru düzgün uyuyamayan, "huzursuz bacak sendromu" hastalığı hortlayan, mız mız mı desem, mıy mıy mı desem ne desem bilemediğim bi halde olağan işlerini yürüten, yürütmeye çalışan, durmadan esneme isteği olan, hebele hübele dan dan dan...  neyse ben marul alayım bari, akşam salata yapar yerim.

cem ben, naapçan be çocuğum düzene uyacan, mecbuuuurr ( vasfiye teyzeyi es geçersem ülkeden kovulurum diye korkuyordum)

30 Nisan 2013

GEREKSİZ CÜMLELER

-Olmazsa ben aşkı meleklerden çalayım. 

-umudumuz, çocukları evlenmediği için evi terk eden 80' ler dizisindeki anne modelinin 80' lerde kalmış olmasından yana..

-bilen bilmeyen herkesin dilinde bi diyalog; ülkeler arası diyalog, partiler arası diyalog, kurumlar arası diyalog, insanlar arası diyalog.... zzztttt

-Doğma büyüme İstanbullu...

--hem doktor hem balerin olmak istediğini söyleyen 10-12 yaşlarındaki çocuk, kendilerine bağladığım bütün umudumu bitirdi. Bi garip bir şey oldu bunlar yaaa...

--alt ya da üst komşunun, 5 - 6 yaşlarında oldugunu tahmin ettiğim, gece 12 küsürde dahi uyumayan çocuğuyla olan şarkı söyleme seremonisi başladı. sanırım aman adanalı yı geçiyorlar.


-Geçecek diye bekliyoruz...

-Mayolu fotosunun altina "yazı özledim, gelsin artık" yazıp, facebook instagram vs de paylaşan bi insan modunda yaşamak istiyorum.

-Sürekli değişen bi ruh haliyle ve hiç susmayacakmışçasına bağıran bi insan sesiyle.... yaşamak bi güneş kırıntısı dudağında imiş...yersek

cem ben, gereksiz cümleler. 

29 Nisan 2013

GÖLGE İNSAN

Renkli bi şehrin gölge insanı. Yüzsüz, gözsüz, duygusuz... Yüreği ağzında, eli kulağında, gözü kapıda. Ha geldi ha gelecek beklediği hayatlar ya işte o yalan...

Çimleri sararmış, çiçekleri solmuş bahçeli evin gölge sakini.

Şehir ne kadar aydınlık bu sabah, herkes gül yüzlü, herkes neşeli; kahkahalar, çığlıklar, mutluluklar efem. Karşı tepeden çekilebilecek en güzel fotoğraf bu ama bensiz, ne mutlu... 

Her cümle birbirinden bağımsız olmalı, her cümlede biraz daha karanlığa gömülmeli bu akıl. Uğraşıyorum, çalışıyorum, didiniyorum. Ne olur uzatma elini...  

Dün gece rüyamda;
hep uyudum, hep uyandım, hep algılamaya çalıştım, hep utandım, hep dışlandım..
 Dün gece uyandığımda;
hep üzüldüm, hep hüzünlendim, hep sayıkladım,  
sayıklamalar muamma.
....

Renkli bi şehrin, yüzsüz, gözsüz, duygusuz, gölge sakini umudunu kaybetmiş.

cem ben, gölge insan

26 Nisan 2013

TRAKTÖR LASTİĞİ

Heee evet, günlerden cuma. Daha az önce mutluluğumu, yandaki dar sokakta traktör lastiği yuvarlayarak kutladım. Bi çocukluğum, bu çocukluğum, hayallerine bubi tuzağı kurulmuş çocukluğum sorma gitsin. Dalmışım, kardeşimin tokmakla gözüme vurduğu fındık bahçesinde mi uyandım?

Yok yaaaaaa, hala traktör lastiği elimde, görmüyor musun?  

Olmazsa fındık arası dikilmiş mısır bahçelerini çapalarız, büyütürüz, keser kulübe şeklinde dizeriz, sonra fındıkları toplarız, kabuğundan ayırırız ailecek. Yaparız abicim bunları hiç üşenmeden, traktör lastiği şöyle dursun, o sokakta tekerlek yuvarlayanlar da tam gözümün önünde. Eli işte gözü oynaşta misâli, bi mısır keser bi seyrederim çocukların çığlıklarını...

Eskiden evet, bütün bunlar eskiden, çocukluğumu ezen traktör lastiği döneminden ya da bi saniye bi saniye, traktör değildi o, ticari taksi....

ticari hayat, ticari hayal, ticariii.....


Eskiden evet, bütün bunlar eskiden. Bi bak yüzüme hiiiç leke kalmış mı o zamanlardan gözlerimde. Aman aman, çok dikkatli bakma, göz bebeklerimde yuvarlanan bi traktör lastiği gördüğünü sanırsın da, hepsi hayal onların.

Ha evet, günlerden cuma. Protein eksiğini tamamlamaya çalıştığım ve yan sokakta traktör lastiği ararken hayatımdan akııııp giden bir gün, görüyor musun?

cem ben, üzerinden çocukluğu geçen

25 Nisan 2013

Bİ GİT YAAA

-Misal ben senin yollu olduğunu düşünüyorum. Bünyene bi 18 uygulanmış da, azı parsel çoğu yeşil alan ve yol olmuş ve halka arzedilmişsin çok belli. Bakınca fahişelik akıyor gözlerinden, nasıl yüzüne, gözüne, göbeğine kusasım geliyor bilsen.

-Burcu Güneş "Unutma Beni Çiçekleri" eşliğinde küfrediyorum sana. Öyle "pis" "manyak" gibi şımarık küfürlerde değil, bildiğin en kallavi, sülaleni de dahil ettiğim küfürler. Ayrımcılığı sevmem...

-Mübarek gün perşembe malum, ben yatıp kalkıp yüzüme vurması muhtemel aydınlık için dua ediyorum, küfürden arta kalan zamanlarda. Büyük günah biliyorum lakin, umudumu da kaybediyorum senden yana, beni affet...

-Sonra bu şehrin de laleleri soldu yavaş yavaş. Soldu-yavaş yavaş, bu ne uyum böyle. Âlâ...

-Neyse, halimiz budur... Selam eder büyüklerin ve küçüklerin göz ve ellerinden öperiz.

cem ben, bi git yaa....

24 Nisan 2013

MAŞALLAH

Hüznünü cebine saklamış da dolaşıyor sokak aralarında karşı mahalleden kahkahası duyulasıca, bir de edepsiiiiz... Bakınız güneş gözlüğünü de takmış, göz çevresindeki çizgileri de saklamış  ve on yaş küçülmüş hayallerinde. Ohhh mis mis, baldırımı yiyesice...

Sokak aralarında, sıkış tepiş sokak aralarında dolaşıyor makinesiyle. Karadeniz soğuğunu vuruyor yüzüne yüzüne ve rüzgâr hızını biraz daha arttırsa, uçacak o dağın tepesine. Hooooppp, hüzünlerim vaaarrr, öpülesi hüzünlerim vaaarrr, efkârım vaaaaarrr, sssss.......    

Zoom yapar çekerim ben aklınızı telaş etmeyiniz. Bi çırpıda paspasla silerim umutlarınızı. oooohhh yaz da geliyor elimde kocaman bi hıyar; bi dilim cildime bi dilim mideme pek faydalı ber-kemal...

Amaaann işin var gücün var ne bu cilekeş halin. Cınım belin kaşınmasın itaatkâr olsun aklın. Aç değilsin, açıkta kalanların zararsız. Barışamadın bi türlü şu hayatla be mecnun...

Sonra;

Maşallah..

Allah başka keder vermesin gece gündüz huzursuzmuş, mutsuzmuş ne alaka.

Maşallah

Allah başka keder vermesin bölük pörçük bakışları, oh pek âlâ...

cem ben, maşallah bana

22 Nisan 2013

YAĞMUR VE GÖZYAŞI

Şehrin arka sokağından yükseldi ya güneş... Bakışlarını sola çevirip gözlerini kamaştırdı bile bile, ki çok belli gördüklerinin sonradan değiştiği. Kısmen uzun saçları kapatmış gözlerini, bırkatığımda ne kadar da şahaneydi sözleri.  

Güneş ışığından bağımsız bi ışık dolaşıp durur göğsünde. Görsen, zamanda yolculuk yaptıran bi lazer ışığına maruz kalmış gibi titriyor gövdesi. Sol eli kalbinde, sağ eli onun kalbinde, astral bi yakarış gönderiyor yüreğine. Uyku dışı ağlamaklı, hatta rüyasında gördüklerinden bi korkup, bi üzülüp, bi ağlayıp, bi gülüp...

şerefi eksik ...  

Ne kadar saçma ve küfrü hak ediyor bazı hayatlar. Hani günahından korkmasa "yaradan unutmuş yazdığını" diyecek kadar cüretkâr  bakışları...  Saygısızlığı sabah güneşinden, uzun saçından, özründe,. kabahatinden vs.

Martılar rüyasından fırlayıp, yatak odasını doldurmuş bu sabah. Ruhunu yaralayanlarla uyanmış da bi huzur varmış gözlerinde, sorma. 12 metrekarelik odada bile resmedemeyip kanatlarını, umudunu kapı arkasına saklayıp aralamış güneşe gözlerini.

Şehrin arka sokağından yükselmiş yağmur... Bakışlarını gökyüzüne çevirip, ödünç almış yağmuru gözlerine.

cem ben, kararsız...


19 Nisan 2013

NE KADAR ÇOK ÖLÜYORSUNUZ

Ne kadar çok ölüyorsunuz, hiç utanmadan, düşünmeden, acımasızca...
Bi çırpıda, çoğu zaman habersiz, bi nefes aralığı kadar bi zamanda belki.  Gözünüz açık ya da kapalı, soluk benizli, donuk bakışlı, yavaş yavaş soğuyarak...

Ne kadar çok ölüyorsunuz, hiç utanmadan, düşünmeden, arkanıza bakmadan, ağlamadan, ağlatarak.
Yoğun bakımda, makinede, yürürken, koşarken, yoldan geçerken, araba kullanırken, kırmızı ışıkta, yaya kaldırımında..
Gülerken, giderken, sevişirken, terk ederken..
Kanla karışık, çamurla karışık, canla karışık, karmakarışık.

Ne kadar çok ölüyorsunuz, hiç utanmadan, düşünmeden, geriye dönüp bakmadan...
Bi çırpıda giriyorsunuz ahşap sandığa, çenenizi bağlıyorsunuz, üstünüzü örtüyorsunuz, yıkanıyorsunuz,
Ve toprağa...

Ne kadar çok ölüyorsunuz, hiç utanmadan

cem ben

18 Nisan 2013

ADAM KADIN VS

Fotoğraflarda yeni hayatlar arıyor sahtekâr, bi çırpıda beğeniyor hepsini. Dahası bi yol arkadaşı resmediyor hayali, heybetli bi dağ, kıyılarını döven karadeniz, yarı yeşermiş ağaçları, solmak üzere laleler...

 Bi çırpıda ağlak bi mısra düşüyor aklına ya da ezberi kuvvetsiz, açıp okuyor kendini bilmeden;

Bir lâmba yanıyor, hafif ve sarı,
Garip bir yolculuk, tren ve Gülce. 
Bölüyor bir hançer, ah, rüyaları: 
Bir rüya, bir hançer, bir el; ve, ve, ve... 
( Sezai Karakoç) 

 Ölüm de düşüyor aklına doğum da. Bütün yollara uzanıp, yağmur sonrası birikmiş suyunu içmek kadar olağan dışı ve hayvani geliyor yaratılan her şey ve en çok insan. Sonrası muammaya giden bi sorgulama ve muallakta kalan inançlar..

 Sonra burnunda sabit bi sızı , gözünden ha düştü ha düşecek o ilk gözyaşı. Ki başladı mı bitmez... Cem Adrian çalar, hayali biri şiir okur en acıklısından, bi çocuk sesi çalar kapısını, oturur şiir yazar utanmadan ve hiç utanmadan ve durmadan ağlar; nedenini bilmeden ya da nedenini bilmezden gelerek...

 Beni her halimle kabul eder misin dünya, beni her halimle bağrına basar mısın yüce Yaradan? 

Fotoğraflarda yeni hayatlar arar, bazen bi resim çizer tam istediği gibi, fotoğraflayamaz, fotoğraflatamaz öyle kara kalem kalır hayatlar...

 Ölüm de düşüyor insanın aklına doğum da ve yağmur sonrası en hazin klibini çeker adam, kadın v.s 

cem ben, adam kadın vs

17 Nisan 2013

MARTI

Küçük bi martı, 
büyüdükçe küçülen bi martı, 
bi çırpıda balık yakalayamayan, düz gagalı ama arsız.
orta kanatlı, uçları siyah, olağandan daha siyah, olağan dışı...

Slov müzik seven, 
balık yakalarken ve dahi yerken hüzünlenen, 
bakımlı, parlak tüylü küçük bi martı bu;

ağlak bi ses, 
karadeniz' in dağlarında, yalnız..
orta büyüklükte kanatları, 
bi zamandır sessiz, en çok ürkek
ve
yakaladığı balıkları yerken hüzünlenen.

Küçük bi martı, 
kanatlarının uçları siyah, 
alnı dik
gözü tok, 
ama olağan dışı
düz gagalı, 
hüzünlü,
ağlak

küçük bi martı o, 
büyümeyen,

cem ben, kanatlarımın uçları siyah...

16 Nisan 2013

YİNE KAYIP

Karadenizin dağlarında yine sis var ama kana kana yağmıyor yağmur. Ayşenur Kolivar çalıyor "E asiye". O tepede ki ev, yanda ki samanlıkta aradığımız yumurtalar, o ana-kız, yazın gelen ziyaretçiler ve dahası düşüyor aklıma.

Sonra, zaman akıyor görüyorum ve yavaş yavaş değil bi çırpıda büyüyorsun ve büyümekten değil ama ansızın, bi gün ölüyorsun.

ve;

Ben büyük doğmuşum, çocuk olmamışım, öyle söylüyor hayaller. Ama o tepedeki ev ve yumurta aradığımız samanlıkta buluyorum yine de çocukluğumu.

Bir de, kimse duymasın ama ben ilk kez bi tabutu omuzladım, önce sol sonra sağ omuzumda taşıdım seni, gözümden yaş aktı doğru ve hatta ağladım. Karadenizin dağları, o tepedeki ev ve bırakıp gittiğin kız...

Ve hatta ağladım evet; günlerden cuma, saat 19:42 idi...

cem ben, yine kayıp.

11 Nisan 2013

FOTOĞRAFÇI

Kaldırım kenarı lale bahçelerinin yakın plan, arkası flu fotoğraflarını çekerken gördüm bi kısmının solduğunu. Kaldı ki yeşermeleri ve çiçek açmaları daha dün gibiydi. Zaten kısa ömürlü kahrolası güzellikler. Güzelliklerin çabucak yitip gittiği, sayılı günün çabuk geçtiği gibi atasözlerimiz var, neden?

Yüzüme bi tebessüm kondurdum sabahtan. Görsen at ve kelebek misali, nasıl eğreti. Hani şiir yazsan, resim çizsen, fotoğraf çeksen nafile; değişmez yüzümdeki aslolan saltanat.

Ortaya kelimeler atıp çekip gitmeli yeri geldi mi insan, ama yüzünde ki astarı çıkartmış. nerede olduğu belli olmayan ar damarını çatlatmış, akbaba bakışlarıyla ve varlıklarıyla beynimi kemiren, kelimeleri yutturan lüzumsuz insanlar var tepemde. "defol git" dediğim halde gitmeyen, yüzüne tükürsen "yarabbi şükür" diyecek hayali aşıklar. Nasıl acınası, doktorluk...

Sonra, kaldırım kenarı lale bahçelerine tükürdüğüm kelimelerin fotoğrafını, yakın plan, tamamı net çekerken ya da çekmeye çalışırken, lüzumsuz bakışların, yanlış açıdan yansıyan güneş ışığının, esen rüzgârın sövülebilecek bütün uzuvlarını dilime dolamışken, hala yüzümde sahte gülümseme dururken ve bir  yandan kamaşan gözlerimi kısıp olan biteni görmeye çalışırken gözümden akan o damla, tamamen rüzgardan (mı?)... Sen bakma, şimdi ömrüm boyunca biriktirdiğim bütün özgüvenimi toplayıp, kravatın ağırlığına ve takım elbisemin siyah rengine aldırmadan, yüz üstü, hafif sağ yanıma ağırlığımı vererek çekeceğim az önceki fotoğrafı ve kesindir daha net, daha gerçekçi bi karenin ortaya çıkacağı.

Sonra mı?

.......

cem ben, takım elbiseli fotoğrafçı